Psikolojik ve manevi olgunlaşmaya yolculuk zamanı: Ramazan ayı
İnsanın olgunlaşma yolculuğu doğum öncesi dönemden başlayarak ölüme kadar devam eder. Olgunlaşma sürecinde psikolojik boyutta insanlar, kendilerini gerçekleştirme amacına doğru yürürler. Manevi boyutta ise, kâmil insan olma serüvenin yaşarlar. Gerek kendini gerçekleştirme gerekse kâmil insan olma yolculuğunda insan iki önemli sarmalın içerisinde bulur kendisini: Belirsizlik ve güven. Ramazan ayı bize, bu yolculuğun tek boyutlu olmaması gerektiğini gösterir. İnsanın kendisini gerçekleştirirken kâmil insan olma yolculuğunu da devam ettirmesi mümkündür. Bunun yolu da insanın kendi ontolojik gerçekliğini fark etmesidir.
İnsan için belirsizlik, onun
varoluşunda en önemli tehdittir. İnsan bunu her an düşünmese de kendi biyolojik
varoluşu, yaşamda kalmaya odaklanmıştır. Yüz trilyonluk bir varlık, en az 100 trilyonluk olasılık demektir. Bu
olasılığı geleceğe taşımak, biyolojik ve psikolojik olarak yaşamı sürdürmede
hayati bir değere sahiptir. Ancak insan varlığı için gerekli olan güneşe,
dünyaya, oksijene, alyuvarlara, mitokondrilere sözü geçen bir varlık değildir. İnsanların
belirsizlikten rahatsız olmalarının bir diğer nedeni, belirsizliğin insanın
kontrol ihtiyacını karşılamasını engellemesidir. Oluşturduğumuz düzen, bize
süreklilik algısı sağlar. Süreklilik algısı ile yaşamımızı ve çevremizi daha
iyi kontrol edebileceğimizi düşünürüz. Oysaki dünya yapılandırılmış bir
mekân olmaktan öteye geçmez. Belirsizlik
demek, gelecekteki olasılıklı bir varoluşun ortaya çıkmaması demektir.
Belirsizlik, aynı zamanda insanların kendilerini güvende hissetmelerini
engelleyen çok önemli bir gerçekliktir. Güvenlik ve istikrar arayışı
içerisinde olan insan, bilinmeyen bir geleceğe doğru yolculuk etmektedir.
İnsan, bu yolculuğu daha belirgin hale getirmek için çeşitli amaçlar oluşturup onları
gerçekleştirmeye çalışır. Amaçlarını gerçekleştirdikçe de özsaygısı artar.
Böylece belirsizlik karşısında güçlü bir varlık olduğu hissine kapılır.
Varoluşçu ve hümanist psikoloji açısından, insanın bu
dünyadaki nihai amacı kendini gerçekleştirmesidir.
Ortaya çıkan her türlü belirsizlik insanın kendini gerçekleştirmesini
engelleyen bir faktördür de aynı zamanda. Bu noktada insanlar, belirsizlikle
başa çıkarak kendilerini gerçekleştirme yolunu seçerler. Bu yolda yaptıkları
önemli işlerden birincisi, bilgi edinmedir. İnsanlar bilgi edinerek ve
araştırmalar yaparak hem kontrol duygusuna sahip olurlar hem de kendilerini
geliştirirler. Böylece, bilgi temelli kararlar vererek belirsizlikten kurtulma
çabasında olurlar. İkinci olarak, insanlar kendilerini olası senaryolara karşı
hazırlarlar. Bunun önemli yollarından biri çeşitli olasılıklar karşısında
planlamalar yapmaktır. Böylece olası riskleri azaltarak, belirsizlikle başa
çıkarlar. Üçüncü olarak, gerçekçi olmayan iyimserlikle yaşamlarına devam
ederler. Onların başlarına hiçbir zaman kötü şeylerin gelmeyeceğini
düşünerek yaşarlar. Ortada bir ölüm varsa, biri kaza geçirecekse bunlar hep
başkaları içindir. Böylece kendilerini belirsizliğin ürettiği kaygıdan ve
stresten kurtarmaya çalışırlar. Dördüncüsü, sosyal destek almaktır. Benzer
deneyimlere sahip bireylerden destek almak bireyleri rahatlatır. Çünkü yalnız
olmadıklarını düşünürler. Beşincisi, deneyime açıklık kişilik özelliklerini
kullanırlar. Deneyime açıklık kişilik özelliği aracılığı ile risk alırlar,
yeni fikirler geliştirirler. Altıncısı, psikolojik açıdan esnek olurlar. Gelecekte
değişen koşullara uyum sağlamak için esnek olmaları gerekir.
İnsanın olgunlaşma yolculuğunda, ihtiyaç duyduğu bir
diğer gerçeklik güvendir. Güven, bağlanmanın temelini oluşturur. Güven,
insanların ihtiyaçlarının karşılanacağının garantisi anlamına da gelir. Güven
sayesinde bireyler; kendilerine, başkalarına, durumlara ve kendi geleceklerine
dair olumlu inançlar üretirler. Böylece bireyler, gerek fizyolojik açıdan
gerekse psikolojik açıdan kendilerini rahat hissederler. Aynı zamanda güven
duyma hissi, bireyin fiziksel, duygusal ve toplumsal açıdan zarar görmemesi ve
tehlikede olmaması anlamına gelmektedir. Bu noktada bireyler; ihtiyaçlarının
doyumunun garanti alına alınmasıyla ve varlıklarını tehdit eden etkenlerin
kontrol edilmesiyle kendilerini güvende hissetmektedirler.
İnsanlar güven duygusunu elde
etmek adına pek çok alanda düzenlemeler yapmaktadırlar. Bunlardan biri kendi
özsaygılarını yükseltme çabasında olmalarıdır. Kendimizi değerli ve önemli
hissettikçe, harekete geçmek ve kendimizi ortaya koymak kolaylaşmaktadır. İkinci
olarak, çeşitli amaçlar belirleyip bunları gerçekleştirmektir. İnsanların
amaçlarını gerçekleştirmeleri, onlarda yapabilirlik ve kontrol duygularını
güçlendirmektedir. Üçüncüsü, çevre tarafından cesaretlendirilmektir.
İnsanlar, aile üyelerinden ve arkadaşlarından aldıkları cesaretle kendilerine
güven duyarlar. Dördüncüsü, başarılı modelleri izlemektir. İnsanların
önemli özelliklerinden biri model alarak öğrenen varlıklar olmalarıdır. Kendine
güvenen bireyleri taklit etmek, bireyleri güçlendirir. Beşincisi,
doğru-neden sonuç ilişkisi kurmaktır. Bireyler, herhangi bir başarısızlık
durumu ile karşılaştıklarında doğru neden sonuç ilişkisi kurarak daha çok
değiştirebilecekleri nedenlere yükleme yaparlarsa bu durumda güven duyguları
daha da güçlenir. Altıncısı, problem çözme becerilerini kullanmaktır. Problem
çözme becerilerini kullandıkça hem sorunları çözerler hem de kendilerini
geliştirirler. Yedincisi, sosyal becerileri kullanmaktır. Sosyal
beceriler sayesinde sağlıklı ilişkiler oluşturma ve sağlıklı ilişkilerde
kalmanın güvenini yaşarlar. Sekizincisi, sosyal destek almaktır. İnsanın
kendisini güvende hissetmesinin önemli bir yolu, çevresinde yer alan ve onlar
için değerli olan insanlardan destek almaktır.
Tüm bu çabalar, bireyin psikolojik olgunluğunu
gerçekleştirmek için ortaya konmaktadır. Ancak insanın vicdanı,
yaşadığı deneyimler insana ihtiyaçlarının sonsuz ve varlığını tehdit eden
etkenlerin sayısız olduğunu göstermektedir. Örneğin yaşanılan bir trafik
kazası, kronik ve akut hastalıklar, yakınların kaybı, yaşadığımız krizler,
psikolojik ve fiziksel travmalar bizim gerçekçi olmayan iyimserlik algımızı
bozar. Bozulan gerçekçi olmayan iyimserlik algısı ile birlikte insan,
varlık alanını genişletmek ister. Kendisinin, manevi bir varlık olduğu
gerçeğini hatırlar. Bugün psikoloji bilimi tarafından ortaya konan, mutlu
bir yaşamın üçüncü önemli bir öğesi olan “anlamlı hayat” ile insan yaşadığı
boşluğu doldurmaya çalışır. Bu noktada psikolojik olgunluğa ek olarak manevi
olgunluğunu da gerçekleştirmeye çalışır.
İnsan, belirsizlik ve güvensizlik ile başa çıkmak adına
manevi olgunluğu bir araç olarak kullanmaktadır.
Bu noktada manevi olgunluk bireylerin; yaşam amaçlarını, ahlaki ilkelerini,
içsel değerlerini anlayıp, kabul edip geliştirmelerini ve yaşamlarına anlam
yüklemelerini ifade eder. Manevi olgunluğu beslemenin yolları arasında dini
ve ruhsal öğretiler, öz-bilinç ve içsel yansımalar yer alır. Bu noktada belirsizlik
ve güven konularına manevi olgunluk açısından da bakmak gerekir.
Müslümanlar için Ramazan ayı çok kutsaldır.
Kuran’ı Kerim bu ayda indirilmeye başlanmıştır. Ramazan ayı ile birlikte
Müslümanlar için manevi olgunlaşma zirveye ulaşmaktadır. Bu noktada
insanın, sadece doğum ve ölüm arasındaki belirsizliği değil yolculuğunda yer
alan diğer aşamaların belirsizliğini de ortadan kaldırması gerekir. Bu bağlamda
kendisini Müslüman olarak tanımlayan bireyler Enam Suresi 98. ayette: “O,
sizi tek bir nefisten yaratandır. Sizin için bir müddet emanet olarak
kalacağınız, bir de sürekli kalacağınız bir yer vardır. Biz, gerçeği derinden
ve etraflıca kavrama gayretinde olanlar için ayetlerimizi en güzel şekilde
açıklıyoruz”; Abese Suresi 21. ayette: “Sonunda onu öldürüp kabre
koyacak”; Enbiya Suresi 104. ayette: “O gün biz gökyüzünü yazılı kâğıt
tomarlarını dürer gibi düreceğiz. Bütün varlığı başlangıçta nasıl kolayca
yaratmışsak, onları aynı şekilde tekrar dirilteceğiz. Bu, bizim verdiğimiz
kesin bir sözdür. Biz ne söz verdiysek, onu mutlaka yaparız.” ve 47.
ayette: “Kıyamet günü biz adâlet terazilerini kuracağız da hiç kimseye en
küçük bir haksızlık yapılmayacak. Yapılan iş hardal tanesi kadar bile olsa, biz
onu getirip mizana koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz!” ve Hicr Suresi 43. ayette: “Hiç şüphesiz
cehennem de, o azgınların hepsi için kararlaştırılmış ve onlara vaat edilmiş
bir yerdir.” ve Araf Suresi 42. ayette: “İman edip salih ameller
işleyenlere gelince ki biz kimseyi gücü yetmediği şeylerden sorumlu tutmayız,
işte onlar cennetin yâranı ve yoldaşlarıdır; orada sonsuzca
kalacaklardır.” şeklinde işaret
edilen yolculuğun diğer bölümlerini akıllarına getirmelidirler. Sonuçta
insanın, iyilikleri ve olumlu şeyleri kendisine ve olumsuzlukları, kötülükleri
çevreye yükleme yönündeki hatalı düşünmesi; gerçekçi olmayan iyimserlik eğilimi
ile ölümü kendisinden uzak görmesi; burada ve şimdiye odaklandırarak haz ve acı
ekseninde bir eğilime sahip olan idine (nefsine) kanması yolculuğunun diğer
aşamalarını görmezden gelmeye neden olur. Oysaki insan inanıyorsa, gelmesi
mutlak ve yakın olan ölüme, kabir ve ahiret hayatına yönelik belirsizlikleri de
ortadan kaldırmalıdır. Bu noktada yukarıda ifade edilen ayetlerin içeriklerini
ve daha fazlasını düşünerek kendisini hazırlamalıdır. Oysaki insan şan,
şöhret ve para peşinde koşarak kendisini oyalamaktadır. Tüm bu oyalanma
davranışları ise Kur’an-ı Kerimde Hümeze Suresi 2. ayette: “O, topladığı
malları saymaktadır” ve Tekasür Suresi 1. ayette: “Çok mal ve evlada,
kalabalık kabile ve aşirete, hesapsız servet ve zenginliğe, toplumun
çoğunluğuna dayalı güce sahip olmak, övünmek-üstünlük taslamak sizi gaflete
düşürerek, Allah'ın nimetlerini, ilahi huzurda hesaba çekilmeyi unutturdu”
şeklinde ifade edilerek bu oyalanma konusunda bilinçli bir farkındalığa
ulaşmanın manevi olgunluğu kolaylaştırdığına işaret edilmektedir.
Güven duyma ve güven oluşturma konusunda ise, insanın
sadece dünya yaşamındaki hayatının kalitesini artırmaya çalışması onun manevi
açıdan olgunlaşmasını engellemektedir. Oysaki insan sonsuz
yaşamındaki hayatının kalitesini de düşünmelidir. Bu kaliteyi sağlama
konusunda güven duygusunu kullanmalıdır. Çünkü sonsuzluk karşısında bu
dünyadaki yaşam, okyanusta bir damla gibidir. Üstelik bu dünyada bireye
verilen özgürlük ve seçim hakkı inanmayanlara ahirette verilmeyecektir.
Çünkü ahiret yaşamı imtihan edilme yeri değil, mükâfatlandırılma ya da
cezalandırılma yeridir. Bu konuya Enam Suresi 32. ayette: “Dünya hayatı bir
oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Muttaki olanlar için şüphesiz ki ahiret
yurdu daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” şeklinde ifade
edilerek işaret edilmektedir. Bir diğer nokta insana verilen ilim ve kudret
birer emanettir. İrade psikologlarına göre, insanın mutlak anlamda özgür
olması bir illüzyondur. Bu bağlamda insanın, sadece emanetçi yanına
güvenmesi değil aynı zamanda sonsuz ilim, kudret, rahmet ve hikmet sahibine de
güvenmesi gerekmektedir. Bu konuda Şura Suresi 31. ayette: "Siz
yeryüzünde Allah’ın kudret ve tasarrufundan kaçıp kurtulamazsınız. Allah’tan
başka kendinize ne bir dost bulabilirsiniz, ne de bir yardımcı” şeklinde
ifade edilerek sonsuz olan Yüce Yaratıcıya güvenmenin öneminden
bahsedilmektedir.
Sonuç olarak, bu Ramazan ayında psikolojik ve manevi
olgunluğumuzu zirveye çıkartma fırsatı vardır.
Bu noktada sahip olduklarımıza emanet olarak bakmak; kendimizin ve başkalarının
değerini abartmamak, başkalarını değil kendimizi eleştirmek, eğitmek ve
düzenlemek birinci önceliğimiz olmalıdır. Ayrıca güvenimizi başkalarının
yetersizlikleri üzerinden değil de Allah’ın bize verdiği nimetler üzerinden
şükrederek gerçekleştirmek temel olmalıdır. Tüm bunların yanında sahip
olduklarımız için gururlanmayı bırakıp şükretmeyi tercih etmek gerekir. Bu
kutsal Ramazan ayında psikolojik ve manevi yolculuğumuzda hepimize başarılar
dilerim.