Rabbani şehirler kuralım, felaketlerden kurtulalım
Her şeyin fıtrattan uzaklaştığı günümüzde, yaşadığımız deprem felaketi üzerinden farklı farklı yazarlar, uzmanlar, adamlar konuşuyor, yazıyor… Birçoğu elbirliği yapmışçasına ve büyük bir iştahla bilim diyorlar, uzman diyorlar… Körpe zihinleri hamur gibi yoğuruyor, manipüle ediyorlar.
Fay
hatlarından uzak sağlam bir zemine, düzgün malzeme ve teknikler kullanılarak
inşa edilen binalarla bu işin çözüleceğini zannediyorlar.
İnsanın doğadan ve doğasından uzaklaşması
ve dünyevileşmesi konusuna değinen yok.
İnsan
bozuldu kardeşim.
Apartmanlar
bozdu,
Fabrikalar
bozdu,
Bankacılık
sistemi bozdu.
Market
zincirleri bozdu.
Dijital
dünya un ufak etti/ ediyor.
Deprem
diye bir şey olmasaydı mesela… İnsan ölmez miydi?
Trafik
öldürür, iş kazası öldürür, kanser öldürür, radyasyon öldürür, depresyon
öldürür…
(2022 yılında
trafik kazalar sonucunda hayatını kaybedenlerin sayısı 2280 oldu, 2020 yılında
kansere bağlı yaşam kaybı sayısı 126.335, 2021 intihar sayısı ise 4158.)
Bu
sistemde insan, insan olarak kalabilir mi? Çok çok zor.
Sağlam
binalar bizi kurtarmaz.
Semud
kavmi de, kendileri için tarihin en sağlam evlerini yapıyorlardı “…dağlardan
büyük bir ustalıkla görkemli evler yontuyorsunuz?” (Şuara 149)
Yine
de Allah’ın azabından kurtulamadılar.
“Üzerlerine korkunç
bir çığlık gönderdik de, davar ağılındaki kuru otlar ve çalı çırpı gibi kırılıp
dökülüverdiler.” (Kamer 31)
Çünkü Allah’ın yolundan, ahlaktan, fıtrattan saptılar.
İnsan
kurtulmak istiyorsa fıtratına sahip çıkacak. İnsanın fıtratı İslam’dır. Kuran
ahlakıdır. Kul olmaktır.
İnsanın
kul olması, Allah ile olan irtibatını sağlayabilmek için Allah’ın yarattıkları
ile irtibatını sağlıklı kurabilmesine bağlıdır.
Bilim
mi?
Biliminde
gerçek amacı aslında budur. İnsanın Allah’ın yarattıkları ile güzel ilişkiler
kurarak O’nun rızasına uygun
yaşama/ gelişme gayretidir. Çünkü bilimin anlamaya çalıştığı her şey Allah’ın
eseridir/ ayetidir. “Yeryüzünde kesin bir bilgiyle inanacak olanlar
için ayetler vardır.” (Zariyat 20)
Ve
Allah bize işimizi kolaylaştırmak için rehber ve yasa koyucu olarak Kuran’ı,
onu öğretmek üzere Hz. Peygamberi göndermiştir. Yani gerçek bilim Kuran ve
sünnete tabidir. Ayrı ve farklı olamaz. Allahsız / seküler bilim, menfi,
dünyevi, objektiflikten ve ortak değer olmaktan çıkmış, sadece kendini düşünen
egemen bir zümrenin oyuncağı olmuş, bilimden uzak bir “bilim” dir.
“Muhakkak, göklerin ve yerin
yaratılmasında,
gece ile gündüzün arka
arkaya gelmesinde,
insanlara yararlı şeylerle denizde yüzen gemilerde,
Allah'ın gökten indirdiği suda
ve onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde,
her canlıyı orada
üretip-yaymasında,
rüzgârları estirmesinde,
gökle yer arasında emre hazır bekleyen
bulutları evirip çevirip yönlendirmesinde,
akleden bir topluluk için
ayetler (birçok konunun çözümüne, keşfine işaretler) vardır.” (Bakara 164)
(Ayette
sekiz ayrı kozmolojik delil sıralanmaktadır: 1. Göklerin yaratılışı. 2. Yerin
yaratılışı. 3. Gece ve gündüzün değişmesi. 4. Gemilerin denizlerde seyretmesi.
5. Yağmurun yağması ve onunla ölü haldeki toprağın canlanıp yeşermesi. 6.
Yeryüzünde her çeşit canlının gelişip yayılması. 7. Rüzgârların çeşitli yönlere
doğru hareket etmesi. 8. Bulutların yer değiştirmesi.)
Deprem
ve kent özelinde düşünürsek:
Ne
yapalım yani kentlerden kaçıp köyleri mi yerleşelim? Diyeceksiniz belki.
Köylerde
hızla kentleşirken kentten kaçmakta fayda vermeyecektir.
Öncelikle
insanın içindeki kentleşmeden kaçması, zihnen devrim yapması gerekir.
Ama
neden kent fikrini bırakıp şehir ve köy birleşimi yeni bir konsepti
benimsemiyoruz.
Tarihin
manevi şehirleriyle günümüzün ekolojik köylerinin bütünleştiği hirbit
yeşleşimler.
Safranbolu
evleri, Eskişehir’de Odunpazarı, Mardin evleri, Foça evleri… daha daha
niceleri. İlham alacağımız güçlü bir geçmişimiz var.
2-3
katı geçmesin hiçbir ev. Ağaçlar sarsın
dört bir yanını, sokakların aralarında geniş arsalar olsun, kah meyve
bahçeleri, kah çiçeklerle dolu meydanlar, otlaklar. Sadece kediler köpekler
değil, atlar, kuzular, ördeklerde rahat rahat yaşayabilsin şehirlerde. Şehir
olsun yine adı. Ama dereler aksın şırıl şırıl, balıklar tutulsun, çocuklar
yıkansın güven içinde…
Fantastik
bir dizi senaryosu değil bütün bunlar. Asıl bu zamana kadar yaşadığımız senaryo.
Kurgulanmış olanı terk edip, Rabbani olana inanmak ihtiyacımız var.
“…Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu
değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.…” (Rad 11)
Yaşadığımız
felaketin ilk adımları atmamıza sebep olacak bir rahmet olması duası ile.
Allah milletimizi bütün felaket ve
fitnelerden kurusun, birlik beraberlik içinde, devletimizle birlikte güçlü ve
güzel bir geleceği nasip etsin. Âmin.