06 Ekim 2020

RESULULLAH’IN HAYATINDAN: YOLDAKİ İŞARETLER

Zaman zaman araç radyosundan Diyanet Risalet Radyo'yu dinliyorum. Burada çok faydalı bilgiler yer alıyor. İslam'ın nasıl yaşanmasına dair Peygamber Efendimizin bize ışık tutan hadis-i şeriflerinin her biri birer hazine değerinde.

Önceki gün dinlediğim iki hadis şerif bende çok sayıda güncel mesaj çağrıştırdığı için bu hadisi şerifleri ve hadis-i şeriflerin analizini  kısaca sizlerle paylaşmak istedim.

Rivayete göre Peygamber Efendimiz bir mecliste otururken kendisine süt ikram ediliyor. Bu sırada Peygamber Efendimizin sol tarafında yaşlılar, sağ tarafında ise (o sırada 10 ila 12 yaşlarında olduğu tahmin edilen) İbni Abbas Hazretleri bulunuyor.

İslâmî usulde ikram, meclisin büyüğünden başlayıp sonra Onun  sağından devam ettiği için Peygamberimiz kendisinden sonra bu sütü sağında olan İbni Abbas yerine solundaki yaşlılara ikram etmek istiyor. Ancak bu arzusunu gerçekleştirmeden bunu İbni Abbas'a sorup Onun izin ve müsaadesini  almak istiyor. İbni Abbas "Ya Rasulallah! Ben senden bana ikram olacak hakkımı başkasına vermem” diyor.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz ikramdaki genel kurala  uyuyor ve sütü sağ tarafında bulunan İbni Abbas'a ikram ediyor.

Şimdi peygamber efendimizin hayatındaki bu yaşanmış anı hasbelkader kısaca analiz edelim.

Birinci mesaj şu ki; İslam dini bir kurallar manzumesi. Bir toplulukta kimin nasıl oturacağı, hatta ikramın nasıl yapılacağı, ikram sırasının neye göre  ve nasıl yapılacağını dahi tespit etmiş durumda.

İslam'ın her türlü kuraldan uzak bir bedevi toplumuna geldiği düşünülürse Peygamber Efendimizin  ne kadar büyük bir devrim yaptığı  buradan anlaşılabilir.

İkinci dersimiz Peygamber Efendimizin normal şartlarda ikram kuralı sağdaki kişiye ikram olduğu halde ihtiyarlara ikram önceliği verme çabası. Bu çaba, Dinimizin yaşlılara gösterdiği saygıya işaret ediyor.

Gerek Peygamber Efendimizin gerekse Hulefâ-yi Ŕâşidîn'in ihtiyarlara toplum içerisinde özel bir ihtimam ve saygı gösterdiği bütün kayıtlarda yer alıyor. Mesela; Hz. Ebu Bekir'in yaşlı babası Ebu Kuhafe uzun zaman Müslüman olmamakta ısrar etmişti. Ebu Kuhafe, Mekke'nin fethi günü Müslüman olmaya karar veriyor ve oğlu Hz. Ebu Bekir ile birlikte Müslüman olmak üzere Hz. Peygamber'in yanına geliyor.

Hz. Peygamber, Hz. Ebu Bekir ve Ebu Kuhafe'nin geldiğini görünce şu tarihi nezaket cümlesini sarf ediyor: Bu yaşlı adamı buraya kadar neden yordunuz? Ben onun evine kadar gidebilirdim.

Mekke'ye muzaffer bir komutan olarak girmiş, Allah'ın elçisinin gösterdiği inceliğe bakın! 'Bu adam neden bu zamana kadar inat etti!' demiyor, 'Biz keşke onun evine kadar gitseydik' diyor.

Yine Hz Ömer'in Devlet Başkanı iken sahabenin yaşlılarıyla hatta yaşlı hanımlarla zaman zaman istişare ettiği onlara dini ve dünyevi işlerde akıl danıştığı da tarihi kayıtlarda yer alıyor.

Gelelim üçüncü işaretimize… Peygamber Efendimizin bir çocuğun hukukunu bile ihlal etmekten çekinerek, bu hakka saygı duyup  bunu muhatabına sorması.

Dördüncü mesajımız  en önemli derslerden biri. Yaşanan olay, daha çocuk yaşındaki İbn Abbas'ın kendine duyduğu özgüveni gösteriyor.  Bir topluluğun Efendisi'ne, büyüğüne, liderine insanlar genellik de  "Eyvallah. Peki efendim" demeyi   alışkanlık haline getirmişken Onun bir cesaret ve özgüven ile öne çıkıp  hakkına sahip çıkabilmesi İslam toplumlarında olması gereken ‘hakkına sahip çıkma' duygusunu öne çıkarıyor.

Bir keresinde yine Peygamber Efendimiz bir sahabeye başka bir sahabenin borcunu “Affeder misin?” diye sormuş o sahabe  “Hayır ya Resulallah, alacağımı affetmiyorum” demişti.

Bu olaylar İslam toplumundaki  bireysel hakların ne büyük oranda korunduğunu gösteren önemli işaretler..

Hadisi Şerifteki beşinci dersimiz; Bir çocuğun hakkına sahip çıkma talebine hem dini hem de dünyevi bir büyük lider olan Peygamber Efendimizin hem de kendi arzusuna rağmen müsbet bakarak Onun hakkını teslim etmesi.

Şimdi gelelim araç radyosundan dinlediğim 2. hadisi şerife. Bu hadisi şerif, çağlar boyunca toplumların nasıl bozulduğunu ve en mübarek insanların bile ‘günahları hoş görme' tuzağına düşmesinden dolayı nasıl tanınmaz hale gediğini gösteren bir sosyolojik  vesika aynı zamanda

İbni Mes'ûd radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu: “İsrailoğulları arasında dinden sapma, ilk defa şöyle başladı:

Bir adam bir başka adama rastlar ve: Bana baksana! Allah'dan kork ve yapmakta olduğun şeyi terket. Çünkü bu sana helâl değildir, derdi. Ertesi gün, aynı işi yaparken o adamla tekrar karşılaşır ve kendisini yaptığı kötü işten nehyetmediği gibi, onunla yiyip içmekten ve birlikte olmaktan da çekinmezdi. Onlar böyle yapınca Allah Teâlâ kalblerini birbirine benzetti.

Sonra Resûl-i Ekrem şu âyeti okudu: “İsrâiloğullarından kâfir olanlar Dâvud'un ve Meryem oğlu İsâ'nın diliyle lânetlenmişlerdir. Bunun sebebi, baş kaldırmaları ve aşırı gitmeleriydi. Birbirlerinin yaptıkları fenalıklara mani olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi! Onlardan çoğunun inkâr edenleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin onlara âhiret hayatı için hazırladığı şeyler ne kötüdür! Allah onlara gazab etmiştir, onlar azab içinde temelli kalacaklardır. Eğer Allah'a Peygamber'e ve ona indirilen Kur'an'a inanmış olsalardı, onları dost edinmezlerdi, fakat onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir” [Mâide sûresi (5), 77-81].

 

Hz. Peygamber bu âyetleri okuduktan sonra şöyle buyurdu:“Hayır, Allah'a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder, kötülükten nehyeder, zâlimin elini tutup zulmüne mani olur, onu hakka döndürür ve hak üzerinde tutarsınız; ya da Allah Teâlâ kalblerinizi birbirine benzetir, sonra da İsrâiloğullarına lânet ettiği gibi size de lânet eder.” (Ebû Dâvûd, Melâhim 17; Tirmizî, Tefsîru sûre (5), 6, 7)

Esasen biz Müslümanlar Peygamber Efendimizin hayatından alınması gereken dersleri almayı bilsek şüphesiz  yeni bir diriliş muştusu ile  hayatımıza devam etmemiz mümkün.