31 May 2022

Rumeli'de Sufiliği Kosova Üzerinden Hatırlamak

Türk medeniyetinin toplum/millet/devlet ve şehir alt yapısı içinde muhteva ve değer sistemi oluşturup bu medeniyete rengini veren en önemli unsurlarından birisi dindir. Dine bağlı gelişen en önemli hususlardan birisi tasavvuf ve bu yola sâlik sufilerdir. Bu sebeple Türkler’in nizam kurduğu her yerde nasıl Türk evi karakterize olarak coğrafyaya mühür gibi vuruluyorsa, sufiler de aynı şekilde ruhlarda ve bıraktıkları maddi izlerle coğrafyada kendisini göstererek oraya vatan damgası vuruyorlar. Rumeli bu bakımdan Türklerin izlerini bıraktıkları en değerli vatan parçalarından ve medeniyetlerinin teşekkül ettiği müstesna mekânlardandır. Türkler tarihte ne yaptılar sorusunun cevaplarından birisinin verildiği yerlerin başında olarak Rumeli çok önemli bir mirası da geleceğe taşıyan hafıza mekândır.

Kosova bölgesi Kavimler Göçü sonrasında bir dönem kısmî olarak Avar Türkleri tarafından iskân edilmiş ancak VII. yüzyıldan itibaren uzun bir süre Slav hâkimiyetinde kalmıştır. 1168 yılında Bizans’a karşı önemli bir üstünlük sağlayan Sırp krallığı ile birlikte bölge, Osmanlı fethine kadar ki süreyi Sırp hâkimiyetinde geçirecektir. Osmanlı Devleti’nin bölgeye hâkim oluşu genel bir kabul olarak 1389 Kosova Savaşı ile olurken, bölgeye ilk müdahale Yaralu Doğan Bey tarafından 1388’de yapılmıştır. Ploşnik bozgunu sonrasında I. Murat’ın Kosova bölgesini fethetmesi için görevlendirdiği Çandarlı Ali Paşa’nın, teslim talebine ret cevabı veren Kosova tekfuru üzerine yolladığı Doğan Bey, tekfuru anlaşmaya mecbur etmişse de sonrasında verilen sözler yerine getirilmeyince, bölge 1 yıl tehir ile tarihlerde I. Kosova Savaşı olarak bilinen savaş sonunda ele geçirilmiştir. I. Murat’ın savaş meydanında şehit edilmesi Kosova Ovası’nı olay üzerine inşa edilen mitler ile birlikte sadece Osmanlı Devleti için değil Sırp tarihçiliği için de önemli bir yere taşıyacaktır. I. Murat’ın ahşası yani iç organları şehit edildiği bölgeye defnedilmiş ve burada Meşhed-i Hüdavendigar olarak bilinen türbe inşa edilmiştir.

Osmanlı Devleti’nin Rumeli(Balkan) ilerleyişi sırasında en başından itibaren askeri birlikleri destekleyen en önemli güç şüphesiz ki kolonizatör dervişlerdir. Bu kolonizatör kavramı yerine şenlendirici dervişler demek zannımca naçizane maksadı ve vakayı daha iyi ifade edecektir. Seferler sırasında ordu ile birlikte hareket eden ve fethedilen bölgelere yerleşerek buraların İslamlaşmasına katkı sağlayan bu maneviyat erlerinin, Balkanların hemen her yerine taşıdıkları tekke mimarisi ve sufi anlayış bölge de buraya ait bir tasavvuf anlayışını da doğurmuştur. Osmanlı Rumeli fetihlerinin en önemli önderlerinden olan Süleyman Paşa Rumeli’de fethedilen her kavşak ve derbende bir zaviye kurdurmuştur. Balkanlar’da fethedilen hemen her yere ilk olarak inşa edilen binalar içerisinde genelde tekkeler de var olurdu. Örneğin Dimetoka fethedildiğinde (1361) ilk inşa edilen sosyal kurum Abdal Cüneyd Zaviyesi olmuştu. Yine şu an Yanya’da bulunan şeyh Haşim Tekkesi de buranın fethinde önemli rol oynayan Evrenos Bey tarafından 1390’da inşa ettirilmişti.

Kosova’da tekkesi bulunan en önemli tarikatlardan biri Halvetiliktir. Halvetiler özellikle Makedonya’da birçok tekke kurmuşlar ve ilk dönemlerden itibaren bölgenin İslamlaşmasına çok önemli katkılar yapmışlardır. Halvetiliğin Kosova ve Makedonya’da Karabaşilik, Cerrâhîlik, Ramazanîliğin Hayatilik kolu ve Sinanîlik gibi kolları bulunmaktaydı. Kosova’da Prizren, İpek, Mitroviçe, Gilan, Yunik, Preşeva, Yakova gibi şehirlerde Halveti tekkesi olduğu bilinmektedir. Ancak İpek’teki tekkenin kayıtlarda Halvetiye - Kadiriye şeklinde yazılmasından buranın zamanla Kadirilerin kontrolüne geçtiğini göstermektedir.

Balkanlar’da ve Kosova’da Halvetilik’ten sonra en etkin tarikat Nakşibendîlik olmuştur. Balkanlarda 1463 yılında Saraybosna’da İskender Paşa tarafından kurulan Nakşibendiye buradan birçok Balkan şehrine yayılmıştır. Kosova’da Novi Pazar, Yakova, Gilan ve Prizren’de bir Nakşibendiye tekkesi bulunmaktadır. 

Rumeli’nde karşımıza çıkan diğer bir tarikat da Mevleviliktir. Balkanlar’da ilk olarak Saraybosna’da kurulan Mevlevi tekkeleri zamanla hemen hemen tüm Balkanlar’a yayılmış ve Mevlevilik bölgenin İslamlaşmasında oldukça etkin bir rol oynamıştır. Mevleviye tarîkatına mahsus olan ve Mevlevîhâne diye isimlenen bu dergâhlar Konya’da başlayarak daha çok Osmanlı topraklarında mekân tutmuştur. Bağdat’tan Bingâzi’ye, Mekke’den Mostar’a uzanan bu beldelerde faaliyet gösteren 99 mevlevîhânenin dökümü verilebilir. XIX. Yüzyıl sonuna kadar Kosova’da üç şehirde, Prizren, Yakova ve İpek’te (Peç) Mevlevi zaviyelerinin mevcudiyeti bilinmektedir. İpek’te 1930 yılına kadar Mevlevî tekkesi açık kalmış, son şeyhi İsmail Efendi Konya’ya göç ettikten sonra buradaki tekke de kapanmıştır. Tasavvuf hayatı oldukça canlı olan Prizren’deki tekke ise Halveti-Karabaşî tarikatı mensuplarına devredilmiştir. Yakova’da Mevlevilerin faaliyetlerine 1955 yılına kadar özel bir evde devam ettikleri de kaydedilmektedir. Kosova’da İpek şehrinde bir mevlevihanenin bulunduğu Ayverdi’nin çalışmasında da kaydedilmiştir.

Kosova’da diğer bir tasavvuf yapısı olarak yer alan Sâdiyye tarikatı Süleyman Âcizî Baba’nın Prizren’de nehri kenarında kurduğu söylenen asitanesi ile burada var olmuştur. Âcizî Baba’nın Yakova tekkesinde şeyhlik eden oğlu Şeyh Danyal ile tarikat Tepedelen, Berat, Avlonya gibi şehirlerde de yayılmıştır. Bir vakitler gitmek nasip olan Kosova İpek şehrinde ziyaret ettiğimiz Sadi Rifai tekkesinde tek kelime Türkçe bilmeyen şeyh efendinin üflediğimiz ney eşliğinde okuduğu Türkçe ilahileri dinlemek bizi tarihin içinde Rumeli’nde mahzun mütebessim dolaştırmış idi. Bunun yanında 19. yüzyılın sonlarına doğru Yakovalı Şeyh Mûsâ Muslihuddin er-Rifâî’nin Yakova’da kurduğu Hacı Mûsâ Tekkesi’ndeki faaliyetleri sonucu Rifâiyye, Arnavutluk’un yanı sıra Kosova ve Makedonya’ya da yayılmıştır. Yine Melamilik 19. asırda Melâmiyye-i Nûriyye adıyla anılan üçüncü devresinde İstanbul, Batı Anadolu ve Rumeli’de yayılmış; tarikat adına Manastır, Üsküp, Prizren, Tikveş, İştip, Köprü, Avrathisar’a bağlı İsnefçe köyü, Doyran, Selânik gibi şehirlerde tekkeler kurulmuştur. Yine fetihlerle birlikte Rumeli’ne ayak basan Bektaşiliğin de bölgedeki varlığından söz etmek mümkündür. Yakova’da bulunan Hacı Adem Baba’nın kurduğu tekke bunun örneklerinden olarak sayılabilir.

Medeniyet kendi yapısı içinde toplum-devlet-şehir yapısı ile cihan şümul bir karakter taşırken içerdikleri ile muayyen bir kültürün kendi muhtevasını göstererek özünü bulur. Bu haliyle Rumeli Türk medeniyeti içerisinden şüphesiz tasavvuf, sufilik ve buna dair miras bugün de hala varlığını sürdürmekte eski günlerin mana dünyası belki de en çok Rumeli’nde soluk alıp vermeye devam etmektedir. Bir ahlak ve edeb nizamı olan İslam ritüel zannetmenin ötesinde bir öz ve varoluş olarak anlaşılıp yaşandığı zamanların hoş hatırasını yaşatan ve o devirlerden serin rüzgarları ruhumuza ulaştırıveren Rumeli sufi mirası şüphesiz zamanın yıpratıcı etkisi içinden geleceğe kendi halince hakikati merkezli ve adalet menzilli bir medeniyeti göstermeye devam ediyor.

Vesselam