27 Kasım 2015

Rus elçisine kulak kesilmek

Sultan Abdülhamid'in Rus elçisini çağırdığı ve bir meseleyle ilgili görüş sorarak tam tersini yaptığı anekdotu sık sık çıkar karşımıza. Bugünlerde de Rusya'nın Türkiye ve dünyadaki uzantılarına bakmak, bir işin doğru mu, yoksa yanlış mı olduğunu kavramak için gerekebiliyor.

Rusya bizim dış politikamız için kilit öneme sahip bir ülke. Osmanlı'nın yıkılış sürecini hızlandıran en önemli faktör, kâh türlü diplomatik mücadelelerle Devlet-i Âli'yi meşgul etmek, kâh doğrudan savaşarak zayıflatmak suretiyle Rusya olmuştur.

2. Dünya Savaşı sonrasında Amerikan kampında kalışımız, NATO ittifakına katılmamız ve tarihimizin bu doğrultuda seyretmesi hep Rusya'ya karşı konumlanma ihtiyacımızdan doğmuş gelişmeler. “Tarihsel düşman” söylemi, hafızaları taze tuttukça Türkiye'yi daima “karşıda” konumlandırdı.

Rusya'nın coğrafi yakınlığı ve tüm bölgedeki yakın çevre üzerindeki nüfuzu, Türkiye'de özellikle 20. yüzyılda tehdit algısını besleyen en temel etkenler arasındaydı. Türkiye, coğrafi yakınlığın getireceği hızlı neticelerden hep çekinse de, NATO'nun desteğiyle karşı durmayı becerebilmiş, diğer yandan agresif bir tutum izlememiştir.

Salı günü Rus uçağının vurulması, Sovyet Rusya'ya karşı blok arayışıyla şekillenen NATO için de bir ilk oldu. 1953'ten beri ilk defa NATO üyesi bir ülke, Rusya'ya ait bir uçağı vurdu. Bence İsrail'e 40'tan fazla yaptırım kararı alıp uygulayamayan Birleşmiş Milletler ile beraber NATO'nun da kimliği, varlığı ve meşruiyeti tartışılmalı.

Uçağın TSK tarafından angajman kuralları çerçevesinde vurulmasının akabinde, Rusya öncelikle uluslararası propaganda yürütmeye başladı. Ruslar bir yandan vurulan uçağın Türkiye'nin hava sahasını ihlal etmediklerini ve haksız şekilde sırtlarından vurulduklarını ilan ederlerken, diğer yandan Türkiye'nin DAEŞ destekçisi bir ülke olduğu iftirasını yaymaya başladılar.

Meğer DAEŞ'le petrol ticaretine girişen Türkiye, Bilal Erdoğan'ın kamyonlarıyla sınırdan petrol geçiriyormuş. Bu sebeple Türkiye terör işbirlikçisi bir ülkeymiş. Rus diplomasisi bu komedinin farkında olmayabilir mi? Belki de Suriye'deki eğreti rollerini başka türlü meşrulaştıramıyorlardır.

Yoksa Türkiye'nin neden geçen hafta terör destekçisi olmadığı sorusunun cevabını, DAEŞ'le Rakka'da petrol ticaretine girişen katil rejimin ve terörün gerçek destekçilerinde bulmak mümkün olamaz.

Uçaklarının DAEŞ'le savaştığını iddia eden Putin, Türkmen dağında DAEŞ aradıysa da bulamamıştır, bulamaz da. DAEŞ bulamadı ama pervasızlığına ciddi, kararlı ve yerinde bir karşılık buldu.

Bunlar ortaya çıktıktan sonra, aklı olan hiç kimse Rusya'nın DAEŞ'le savaşmak için Suriye'de olduğu yalanına inanmaz. Düşürülen uçağın acısı çabuk geçmiş olmalı ki, kendini toplayan Rus Dışişleri bu hadisenin uçuşa yasak bölge projesi için kullanılmaması gerektiğini açıkladı.

Neymiş? Rusya'yı Suriye'de durduran Türkiye ile iyi ilişkileriymiş. Artık Rusya durdurulamazmış. Yaşadığı ülkenin gerilim yaşadığı başka bir ülkenin borazanlığını yapmak böyle oluyor işte. Rusya'yı durduran hiçbir şey olmadığı için Türkmenleri vuracak kadar şımardı oysa. Başta Suriye ve Kırım olmak üzere hangi meselede Rusların aklına Türkiye ile ilişkilerin bozulma ihtimali geldi acaba?

Sadece uluslararası hukuku işlettiği için değil, şu modern Rus elçileri böyle kıvrandıkları için de Türkiye yanlış bir iş yapmadı, dememiz sanıyorum mümkün. Rusya ve Esed uzantıları için uçağın düşmesi pek bir şeyi etkilemedi, onlar zaten yıllardır aynı ağızla homurdanıyorlar.