​Sadra Şifası, Derde Devası Yok

İnsanı insan yapan değerleri nesilden nesile intikal ettirme işini belirli gün ve haftalara devretmiş durumdayız. Deprem hassasiyetini hatırlatmak için bile yaşamak, acıyı tecrübe etmek yetmiyor; onun da bir haftası var. Sokaktaki şartlarla mücadele eden engellilerle her gün karşılaşmamız yetmiyor; onun da günlü ve haftası var. Her gün boy boy fotoğraflarıyla, videolarıyla karşılaştığımız insanlık suçlarının ifşa edilmesi yetmiyor; insan hakları günü ve haftası var.

Çünkü bilmemiz yetmiyor; bildiğimizi hatırlamaya, bildiklerimizin hatırlatılmasına ihtiyaç duyuyoruz. Millî bayramlar ve resmî kutlamalar yahut yaslar da böyle…

Evet bilmemiz, anlamamız, zihnimize nakşetmemiz, unutmadığımızı cümle âleme duyurmamız yetmiyor; önemli günler ve haftalar disiplini içinde yerini almadıkça topyekûn bir sevincin ya da yasın paylaşılması artık mümkün değilmiş gibi… Bu noktada “ama” sonrasına dizilmiş birkaç cümle zikretmek zorundayım.

Dinî ve millî bayramlar ile resmî kutlamalar, toplum nezdinde genel bir atmosfer oluşturmak için resmî tatillere vesile. Amaç, millete bayram havası yaşatmak, ortak bir coşkuya dönüştürmek. Devlet kurumlarında ve kullarda törenlerle karşılanan böylesi günler, çalışan için bir dinlenme ya da şehirden kaçış için bahaneye dönüşüyor. Yani toplumun her kesimine ulaştırılmak isenen “bayram havası”: ferdî, tasasız, gayesiz, günün mahiyetinden uzakta yapılmış planlar için. Kamu kurumlarının kimi çalışanlarını böyle bir günde mesai yapmak zorunda bırakıldığı için şikâyet ederken buluyorsunuz.

Genel yaslarda bu durum kısım ve kesime göre değişiyor: eğlenceden yoksun kalınca “sıkıntıdan patlayanlar” için durum içler acısı! Yastan maksat, geniş kitleleri etkileyen acılar için duygu alışverişini arttırmak ve milyonlarla paylaşılarak acılı insanların teskin edilmesini sağlamak. Ama bu bir duyarlılık meselesi. Yani ateş düştüğü yeri yakıyor. Ateşe yakınlığınız ise insana ve insani olana saygınızla doğru orantılı. Ortak acıların farkına varmak ve dahası ferdî acıları paylaşmak gibi endişeleri olanlardansanız; bu zamanda ne mutlu size.

Bir de bazı konularda farkındalığı arttırmak için belirlenmiş günler var. Çalışanların ve öğrencilere tatil vadetmeyen, kişinin ilgi alanına göre dikkatini çeken, zaman zaman topluca kutlanan ya da hatırlanan hadiseler. Yeşilay Haftası, Engelliler Günü ve Haftası, Deprem Haftası, İlköğretim Haftası, Kütüphane Haftası, Çalışan Gazeteciler Günü, Dünya Sigarayı Bırakma Günü, Orman Haftası, Dünya Su Günü, Dünya Mülteciler Günü, Vakıflar Haftası gibi neredeyse yılın her gününü dolduran; hatırlanmaya, üzerinde konuşulmaya, çözüm üretmeye değer konular takvimde işaretlenmiş.

Bazıları gülümsetiyor, ne iyi etmişler dedirtiyor. Bazılarıyla yok artık, buna da gün tahsis edilmesi abesle iştigal dedirtiyor.

Geçenlerde 15 yaşındaki yeğenim, bugün çok önemli, çok önemli bir gün deyip durunca hepimiz meraklandık, nedir diye… Meğerse Dünya Erkekler Günü’ymüş. Aramızda güldüren bir latifeye dönüşse de durum biraz daha ciddi. Olacağı buydu dedim içinden.

Lobiler ne derse desin, biyolojik olarak iki cinsin –kadın ve erkeğin- varlığından söz edebildiğimiz dünyada birini diğerinden daha önemli hâle getirip denklik ayarını bozarsanız işte o zaman ölçüsü kestirilemeyen tepkilerin önünü açmış oluyorsunuz.

Son yıllarda dozu aşırıya kaçan ve toplumun her kesimine zerk edilen feminist akım (daha ziyade ideoloji) erkeğin hem biyolojik hem de sosyal konum olarak indirgenmesini ve kimlik bunalımını beraberinde getirince karşı hamle olarak erkekler günü düşünülmüş olabilir.

Dünyada varlık süren bu iki cinse atfedilmiş günlerde ve alışık olduğumuz üzere bilhassa kadınlar gününde, insanı ve insanlığı ayrıştırıcı bir kisveyle kamuoyuna sunulan kadınları yüceltmede aşırıya kaçan söylemler “aşırı cinsiyetçi”, denklik ve eşitliğe tamamen karşı ve ayrıştırıcı olmuyor mu?

Sonra da bir sürü manasız cümle: Kadını bir gün değil her gün sevin, kadınlar yalnızca bir gün hatırlanmamalı, kadın haklarının iadesi için bir gün değil her gün…

Henüz kimse farkına varmadı mı? Kadınlar günü, sıra kadınların şiddet görmesine, tecavüzlere kurban gitmesine, mal gibi alınıp satılmasına, hele ki savaş bölgelerinde en büyük savaş suçlarına maruz kalan mazlum coğrafya kadınlarının haklarının iadesine geldi mi, hiçbir işe yaramıyor! Yaramadığı gibi burada zikredemediğim düzeyde kadın cinsini aşağılayan manzaraları övgüyle sunuyor.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü, hem dikkate hem de hafife alınmayacak bir gün. Sadra şifası, derde devası olmadığı gibi günü kurgulayanlar ayrıştırıcı, eşitliği ve dengeleri yok eden bir yol izliyor.