Sarı çiçeğin can yakan cevapları bağlamında yaşanmışlık müzakereleri (1)
-Merhum Şükrü Karakaya’ya rahmetle-
“Sordum sarı
çiçeğe, Âdem’i bilir misiz? Çiçek eydür ey derviş, Âdem binde biridir” Yunus Emre
Bu seri, emanetini teslim edip sırlanmadan evvel,
karşılaştığı derviş namzetine gönlünü açan bir dervişin, yolda gördüklerini
aktardığıdır. Yaşanmıştır.
Bu yazı dizisinde talibi ve
matlubu mezc olmuş bir şekilde görebilir, soranla cevaplayanın hemdem, hemrâh
ve hatta gümrâh yürüyüşüne tanıklık edebilirsiniz.
Derviş ve namzet temsilleriyle
aktardığım cümleler, umulur ki sadırlara şifa olur.
Namzet: Selamunaleyküm.
Derviş: Aleykümselam.
Namzet: Akşam-ı şerifleriniz hayrola.
Derviş: Sağ olun sizlerin de gündüzleriniz hayrola.
Namzet: Allah razı olsun.
Derviş: Sizden de.
Namzet: Nasıl gidiyor... Rahatınız? Sıhhatiniz?
Derviş: Kendi (Allah) getiriyor, götürüyor. Halimiz daima Kendi’ne
ayan. Yalnız nefsim bazen yitişiyor, yani inatlaşıyor. Az duaya ihtiyacım var
galiba.
Namzet: Duaya ihtiyacım yok diyen birine rast gelmedim henüz...
Derviş: İhtiyacı olan, kullukta ısrar eder.
Namzet: Ama az önce de söylediğiniz gibi nefis inatlaşıyor.
Derviş: Israrda gevşeklik var demek ki.
Namzet: Israrda gevşeklik nefsi inatlaşmaya götürüyor da, nefsin
inatlaşması ısrarda gevşekliğe sebep olmuyor mu? Sanki burada girift bir
bilmece söz konusu.
Derviş: Nefsin inadını aşabilmek yetiyor.
Namzet: Bilmecemizin cevabı bu herhalde üstadım.
Derviş: Bilmek önemli değil, önemli olan hakla yaşamak.
Namzet: Ahh işte ahh üstadım! Onu başarmak ne kadar meşakkatli bir
iş, hele hele şu zamanda…
Derviş: Resulullah fiili karşılıktansa, pes etmedi. Bizim üzerimize
çok görev düşmekte.
Namzet: Somut olarak ne mesela?
Derviş: ‘Vazgeç’ dediler, ‘Hayır’ dedi. ‘Mal verelim’ dediler, ‘Hayır’
dedi. Azimkâr mücadele etmekle İslam’ı yaydı. Biz, olmak için geldik fakat olmadan
yana olmaya çalışmıyoruz. Açan her çiçek bir adaydır olmak için.
Namzet: Yani bizim önce dava adamı olmamız gerekiyor. Sonra paraya
tamah etmeyeceğiz. Tebliğkar ve mücadeleci olacağız. En önemlisi ‘Ol’maya çalışacağız.
Derviş: Âdem’i mükerrem yarattı.
Âdem de görevi üstlendi.Üstlenmese
döner mi dünya? Üstlenmese yanar mı güneş? Üstlenmese olur mu mizan?Üstlenmese varlık eder mi itaat?Canı kafese koyan Kendi.Nefesi alıp verdiren Kendi.İtaatlıyı erdiren Kendi…
Namzet: Her şeyin ezeli ve ebedi Kendi.
Derviş: (Tebessüm eder.) Allah, Allah, Allah…
Namzet: Gerçekten size tebessüm ettirebildim mi efendim?
Derviş: Sağlık yâriniz, selamet didarınız, mutmain kalbiniz olsun
efendim.
Namzet: Âminler olsun. Âminlerce âmin olsun. Bu ettiğiniz dualar
beni ancak sizin bir zerrenize ulaştırmaya muktedir olsun.
Derviş: Kemâl dürbünü ile bakanlar kemâlat makamını görür. O makama
Mal Sahibi (Allah) Âdem’i layık görmüş. Sırrından nurunu yaratıp vermiş.
Namzet: Peki biz Âdem miyiz veya nasıl Âdem olunur, o makama layık
olmak için?
Derviş: Sıfat Âdem’dir. Bu sırrın Yezdan soralım. Hangi nefesimizden
ayrıdır Mevla’m. Aşk ile Allah diyebilirsek.
Namzet: Sahi bir diyebilsek keşke.
Derviş: Demek için açan çiçeklerden olmayı nasip eyleye.
Namzet: Diyen çiçeklerin de açabilmesi için önce bir bahçıvanın o
çiçeği toprağa ekmesi sonra sulaması, budaması gerek. Bizi de birileri toprağa
salmış gayrı. Bundan sonra çiçeğin, topraktan ve güneşten mümkün mertebe
istifade etmesi lazım gelir.
Derviş: Allah, Allah, Allah…
Namzet: İşte problemler de tam bu noktada vuku buluyor. Kişi,
istifade etmesi gerektiğini bildiği halde her defasında bir bahane bulup o
gülü, hara dönüştürüyor. Sonra bir daha ek ve her şeye baştan başla. Bir daha,
bir daha.... E peki nereye kadar sürecek bu?
Derviş: “Zayi olmaz gül temennasiyle vermek hâre su”. İradeye
teslim şartıyla…
Namzet: Teslimiyet, o çiçeği olgunlaştırır diyorsunuz.
Derviş: Sizin ince duyularınız anlamaya elhamdülillah müsait.
Namzet: Elhamdülillah siz de ne güzel ifade ediyorsunuz. Siz
anlatamasanız biz nasıl anlarız?
Derviş: Çiçeğin özünde hayatın ifadeleri gizlenmiş.
Namzet: Gizliyi aşikâr kılmak er kişinin işi, her kişinin işi
değil. Siz de bunu pekala beceriyorsunuz.
Derviş: Bilinmesi gerekeni Kendi bildiriyor.
Namzet: Kendi tüm Âdem’e bildiriyor ama anlayan yalnızca er
kişiler, erenler. Bundan böyle size eren diye hitap etmeliyim.
Derviş: Her varlık Kendi’ni zikrediyor. Kendi zikri emretmiş. Sahip
çıkan hedefe yürüyor.
Namzet: Allah bizi sahip çıkanlardan eylesin. Şu dünyada
istenilecek tek şey budur. Ama biz kim, erenlik kim…
Derviş: Bu dünya pazarı kurulmuş, sahası dolu. Kendi, azdırmasın
kulu. Tutmak gerek ağızda dili. ‘Er’im diyen Hakk’ı bilmeli.