Sinsi planın uygulama serüveni
18. yüzyılın başından beri Batılı devletlerin başını çeken sömürgeci Birleşik Krallık (İngiltere); dünyayı sömürüp kanını emme eme doyunca yorgunluğunu gidermek için fiziksel olarak kendini küçülttü; ancak işlevsel olarak ABD’ye görevi devretti ve dinlenmeye çekildi. ABD, günümüzde İngiltere’den devraldığı görevi tam anlamıyla yürütüp elde ettiklerini babasıyla paylaşarak sinsi planlar uygulamaktadır. İngilere daha önce uluslararası savaş olan 1. Dünya Savaş’ında sömürdüğü ülkelerdeki halkı köle olarak kullanarak onların savaş gücünden yararlandı. ABD de bugün aynı işi farklı bir yöntemle yapıyor. ABD, kendisi ve askerini çarpışma ortamına sürmüyor; ancak hedeflediği ülkelerde ya iç savaş çıkartarak vatandaşlarını birine kırdırarak ya da iki komşu ülkeyi birbirine düşürerek manzarayı uzaktan seyrediyor. Bunu yaparken koltuğuna yaslanıyor ve kavga ortamına sürdüğü ülkelere hem silahını satıyor hem de onların zenginlik kaynaklarına konup gelir elde ediyor. O ülke insanlarına da; ”Sen işi benim güvenliğime ver, ben seni ve malını korurum. Bu savaş ortamında sen zenginlik kaynaklarını tehlikeden koruyamazsın.” diyerek kaynağın başında oturup vanaları kendine doğru akıtıyor. Günümüzde uygulanan yöntem budur.
İlk iş olarak kendine hizmet eden Şah Rıza
Pehlevi’nin yönetimine son veren İran halkından intikam almak için Irak maşasını
kullanarak İran’ın üzerine saldırttı ve uzaktan gelişmeleri izledi. Sonra baktı
ki Irak işi beceremiyor savaştan vazgeçti; ancak bu arada Irak’ın hünerini de öğrendiği
için namlunun ucunu Irak’ın üzerine doğrulttu. “Suyumu bulandırdın!”
bahanesiyle literatürde Büyük Orta Doğu Planı denilen plan gereği
“Ülkenize huzur getireceğiz!” diyerek nükleer bomba var bahanesiyle Irak’ı
içten bombalayarak yönetimine el koydu ve halkını perişan ederek ölümlerin,
tecavüzlerin, işkencelerin kol gezdiği, darmadağın bir ülke durumuna getirip
yine silahını sattı, petrol kuyularına el koydu.
Doymak bilmeyen ABD üçüncü aşama olarak
Suriye’nin petrolüne göz dikti ve Suriye de de iç savaş çıkartarak yönetimine
el koymaya çalıştı; ancak karşısında Rusya gibi güçlü bir devlet olduğu için
korkaklığı aklına geldi ve kuyruğunu kısarak “Ne olur, ne olmaz!” deyip ortada
görünmeyip yine sinsi plan gereği Suriye’nin de petrolünü kendine doğru akıtmayı
başardı.
“Seni NATO’ya alacağım diye Ukrayna’ya
söz verip Rusya’nın üzerine sürdü ve koltuğuna yaslanıp silahını satmaya devam
etti. Savaşlar ve iç karışıklıklar ne kadar uzun sürdüğü ölçüde ABD’nin çıkarı
artıyor. Dikkat edilirse kendisi yine ortada fiilen yok; ancak işlev olarak işin
içinde sinsi planını uygulamaya devam ediyor.
Doğu Akdeniz’de doğal gaz rezervini
gözüne kestirip Yunanistan’ı Türkiye’ye karşı kışkırtmaya başladı. Yüz yıldır
komşumuz Yunanistan aynı Yunanistan, Türkiye de aynı Türkiyedir. Nasıl oldu da
Türkiye ile Yunanistan arasında anlaşmazlık çıktı. Yunanistan, hem suçlu hem
güçlü olduğu halde bize diş biledi. (Lozan’da bir “oldu bitti”yle yine bir İngiliz
oyunundan dolayı bizim olan adaları almışlardı ve biz bir şey diyememiştik ve
adalar elden çıkmıştı. “Üstteki durmuş, alttaki durmuyor!” diye bir söz
var halk arasında. Adalarımız haksızlıkla elimizden alındığı halde biz sesimizi
çıkarmıyoruz da haksız yere adalarımıza konmuş Yunanlılar bize sataşıyor! Ne olduğu belli aslında. ABD sinsi planını
uygulamaya koydu. Amaç; Doğu Akdeniz’in zengin doğal rezervine konmak!
Mısır halkı uyanarak emperyalist ve
sömürgecilere meydan okumak kıvamına gelir gelmez ABD devreye girdi ve darbe
yaparak yönetime el koyup halkı sindirdi; bütün bunları yaparken zerre kadar
korkmadı; hatta onları adam yerine bile koymayarak sinsi planını uygulamaya
koyup silahını sattı ve zenginlik
kaynaklarına kondu.
Şimdi Filistin’de sıra! İsrail adlı maşayı
kullanarak sinsi planının önünde engel gördüğü önce Filistin’i, sonra Kıbrıs’ı
ele geçirmeye çalışacak. Başarılı olursa -inşallah olmaz- ve gücü yeterse Türkiye’ye hırlayarak sapkın
“söz verilmiş” topraklar hayalini gerçekleştirmeye başlayacak. Nil ile Fırat
arası olan topraklar dünyanın en zengin topraklarıdır.
Nihayet bir başka sapkın hayal olan ve
ABD ile İsrail’in gerçekleştirmek istediği Armageddon Savaşı’nı başlatmaya sıra gelecek.
Allah onlara fırsat vermesin diyoruz ve
biz Müslümanların da aklımızı başımıza alıp çok çalışmamız gerektiğini hatırlatırım.
Düşmanın silahıyla (teknik ve ekonomik açıdan güçlenip üretimde kendi kendimize
yeterli hale gelmek) silahlanmamız gerektiğini unutmmamız gerektiğini
söylemeden yazımı bitirmek istemiyorum. Mühendislerimizin ve teknik elemanlarımızın,
akademisyenlerimizin gece gündüz demden çalışarak bizi onların ürettiği mallara
muhtaç bırakmayacak şekilde canla başla çalışacaklarına olan ümidim devam
etmektedir.
Kalın sağlıcakla...