05 Aralık 2015

Sistemsel krizin yeni adı “Çift Başlılık”

Şimdi bu yönde ne gibi suçlamaların muhatabı olacağımı düşünebiliyorum. Bilhassa kripto Fetullahçılar tarafından, sosyal medyadaki network ağı kullanılarak, sayın Başbakan'ı “Fetullahçıları korumakla suçladığım” şeklinde algı oluşturulmak istenileceğinden şüphem yok.

Ne kriz tellalıyız ne de fitne merkezi. Devletin yönetim sistemindeki aksaklıklardan ya da Parlamenter oligarşinin kendini koruma mekanizmalarının dayatmalarından kaynaklı krizleri kaleme almak da görevimiz.

Bunları geçtim; kişilerin kendi yöntemleri ile devleti yönetme arzularının, kimi zaman çatışma çıkarması eğer ülkeye bedel ödetiyorsa, buna sessiz kalmamak da görevimiz.

Boşuna dememiş atalarımız “her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır” diye.

Bugün yürütmenin başı Başbakan ile devletin başı Cumhurbaşkanı arasında “yoğurt yemede yöntem farklılığı” yaşanıyorsa ve bu da ülkeye bedel ödetecek bir durumu tetikliyorsa sesimizi çıkarmayalım mı?

64. hükümetin belirlendiği süreç uzadığında, Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında “sistemsel bir kriz” yaşandığını yazdığımızda, sayın Başbakan, “Basınımız kriz çıkarmayı sever” ifadeleriyle göndermede bulunmuştu. Bilhassa sosyal medya hesapları da bizi “fitne çıkarmakla” itham etmişti.

Oysa ortada sistemsel dayatmadan kaynaklı bir krizin yaşandığı o kadar belliydi ki. Sayın Başbakan ile sayın Cumhurbaşkanının kabine listesi konusunda belli isimlerde uzlaşamadığı, bizzat külliye ve Başbakanlık kaynaklarından gelen bilgilerdi.

Bunlardan biri de Ali Babacan idi. Nihayet o sistem krizi aşıldıktan sonra açıklanan listede ekonomi kurumlarındaki Fetullahçı Terör Örgütü mensuplarına “şefaatçi” olan Babacan listede yer alamadı. Yine bu yönde ağır ithamlarla karşı karşıya kalan İbrahim Turan da listeye giremedi.

Yeni Şafak'ın o dönem, rutin gazetecilik dışına çıkan “Mason Bakan” haberi de liste krizinin ipuçlarını veriyordu çaten. Nasıl bir sistemsel krizdi bu peki?

Malum yasalarda yürütmeye Cumhurbaşkanının başkanlık edebileceği açık. Bu teammül olarak “olağanüstü durumlar” şeklinde yerleşmiş.

İLK SİNYALLER KABİNE LİSTESİNDE

Oysa, Cumhurbaşkanlığı görevini aktif yürüten, yetkilerinin tümünü kullanan biri için her durum olağanüstü hal olacağından kabineyi toplaması rutin bir hal alabilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu tip bir Cumhurbaşkanlığı görevi ifa ediyor. Daha da ötesi ülke fiilen Başkanlık sistemine geçmiş gibi bir durum sözkonusu. Haliyle sayın Cumhurbaşkanının başkanlık edeceği kabine listesinde söz sahibi olması kadar doğal birşey yok. Başbakan Davutoğlu ise Başbakan sıfatıyla kendi kontrolünde bir kabine arzuluyor ki bu sistemde fazlasıyla haklı.

Her iki tarafın istek ve arzusu da sistemsel çarpıklıktan kaynaklı krizi tetikliyor, 64. Hükümetin oluşum sürecinde de bunu yaşadık.

Sadece liste belirlemede de yaşanmıyor bu kriz. Mesela kamu yönetiminde sayın Cumhurbaşkanı, Paralel Devlet Yapılanması/FETÖ için çok daha kararlı adımlar atılmasından yana. Öyle ki; verdiği mücadelede tek başına kaldığı algısı oluşturacak kadar kendini ön plana çıkarmış durumda.

Sayın Başbakan için bu konunun birinci öncelik olmadığı algısını güçlendirecek adımlar var son dönemde. Kamu bürokrasisinde, örgütün yargılanma sürecine dahil olmayan hatırı sayılır kripto bürokratlar, halihazırda yerlerini koruyor.

Yargıda devam eden soruşturmalar ve yargılamalar, adli takibe alınıp da firar edenler siyasi iradenin dışında gelişen olaylar. Bunları ayrı tutuyorum. Ama Ekonomi kurumları, Başbakanlığa bağlı kuruluşlar başta olmak üzere birçok yerde Fetullahçı kadrolar, farklı yapılanmalar içerisine monte edilerek mevcudiyetlerini devam ettirme çabası içerisinde.

Bu çaba, yeni dönemin kamu yönetim anlayışından cesaret alınmasa sergilenebilir mi? Asla…

Şimdi bu yönde ne gibi suçlamaların muhatabı olacağımı düşünebiliyorum. Bilhassa kripto Fetullahçılar tarafından, sosyal medyadaki network ağı kullanılarak, sayın Başbakan'ı “Fetullahçıları korumakla suçladığım” şeklinde algı oluşturulmak istenileceğinden şüphem yok.

KRİZİN YENİ ADI: ÇİFT BAŞLILIK

Ama bu algıya esir olma ihtimali bulunanlara tavsiyem, sayın Cumhurbaşkanının, gazetecilerle sohbetinde dile getirdiği “Çift başlılığı ortadan kaldırmak lazım. Aksi taktirde, birbirinizi ne kadar sevseniz de, geçmişte ne kadar beraber olsanız da, zaman zaman sıkıntılar söz konusu olabilir” sözlerini iyi okumalarını tavsiye ediyorum.

Cumhurbaşkanı bu sözleri herhalde muhalefetle yaşadığı krizler için sarfetmedi. TÜSİAD vesaire için de söylemedi. Hükümetin başını kastederek, açık ve alenen, “zaman zaman çıkan sıkıntıların devlette çift başlılığa sebep olduğunu” söylüyor.

Bunun için en erken çözüm önerisi de Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi. Peki Başkanlık Sistemi'nden vazgeçmiş mi oluyor bu durumda?

Hayır. O çift başlılığın Başkanlık Sistemine geçiş konusunda büyük sıkıntı oluşturduğunu da ifade etmek istiyor sayın Cumhurbaşkanı.

Şimdi varsın bize kriz tellalı desinler, varsın fitne merkezi olmakla suçlasınlar; söylenenler de yaşananlar da ortada.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı kutuplaşmanın sebebi olarak gösteren TÜSİAD'ın kokteyline katılan Başbakan'ın,  orada konuşurken, “kutuplaşmayı sona erdirmeliyiz” ifadeleri bizim içimizi acıttı da sayın Cumhurbaşkanının içini acıtmadı mı zannediyorsunuz. Çift başlılık açıklamalarının bundan bağımsız olduğunu düşünüyorsanız büyük yanılgı içindesiniz…

zihnicakir@gmail.com

@zihnicakir