28 May 2016

‘Siyasal İslam’, ‘demokratik İslam’ ve Nahda

Kimim, neyim ve neredeyim. Kim isem oyum, ne isem oyum, nerede isem oradayım. Her insan gibi pre-modern (modernite öncesi) köklerim var. Köklerim geçmişim. Göremesek ve dokunamasak da "geçmiş" vardır. Geçmişim varsa "geleceğim" de vardır. Tıpkı geçmiş gibi, gelecek de görülemez ve dokunulamazdır. Başka bir yerde değil, Türkiye'deyim. Türkiyeli'yim. "Batı" dediğimiz dünyanın ve  "Doğu" dediğimiz dünyanın ortak komşusuyum. Varlığı ısbat edilemez, dolayısıyla yokluğu da ısbat edilemez bir Tanrı'ya, yeni Allah'a inanıyorum. Varlığı ve yokluğu ısbatlanabilir bir Tanrı'ya inanamazdım. Allah içimde ve dışımda.

         Allah mutlak, evrensel, ezeli ve ebedi, ben tarihsel, ölümlü, sınırlı ve geçiciyim. Allah her yerde, nerede anarsan orada, ben biryerdeyim. Bu dünyadayım, bu dünyanın Ortadoğu'sunda ve Ortabatı'sındayım. Allah'ın bana bahşettiği din evrensel, benim bu dini anlama kapasitem sınırlı ve tarihseldir. Çünkü sınırlı bir varlığım. Mutlak ve evrensel olanı kavrayamam, bütünüyle kavrayamam ve tüketemem.

         Bilgi mutlak ve evrensel karşısında bir hiçtir. Mutlak ve evrensel olana sadece inanabilirim. "İnanma" hamlem aşk gibidir. İnanç beni geçici, sınırlı ve sonlu dünyamın, bilincimin ötesine, maverasına taşır. Aşk'ın yaptığı şey de budur. Aşk "iman"ın radikalleşmesidir. Bilginin radikalleşmesi değil. Aşk ve iman karşısında bilgi zavallıdır.

         Tunus'ta Nahta'nın lideri Gannuşi "siyasal İslam"dan vazgeçtiklerini, artık "demokratik İslam"a geçtiklerini duyurdu. AK Parti Türkiyesinin elitleri, özellikle de  seküler, laisist elitleri bunu politik sahnemize taşıdılar. Tam dişlerine göre. Bu tartışma onların endişelerini yansıtıyor.

         "Siyasal İslam" ve "Demokratik İslam." Bu ifadelerde dikkat çeken şey "İslam" isminin önüne konan sıfatlar. İsimler masumdur, fakat sıfatlar değildir. "Defter"  nötr'dür, fakat "mavi" defter değildir. Sıfatlarla isimlere bir "içerik," bir "muhteva" yükleriz. İsim "form," sıfat "içerik"tir. Fikrimizi sıfatlarla ifade ederiz, sıfatlarla bir iddiada bulunuruz.

         Ve yukardaki ifadelerdeki "siyasal" ve "politik" sıfatlarını kullanarak bir iddiada bulunuruz. Bu ifadelerin ilk çağrışımlarıyla içinde "İslam" geçen yeni ifadeler türetelim. "Estetik islam," "edebi İslam," "ekonomik İslam," "estetik İslam," "teknolojik İslam," "laik İslam," "zirai İslam" vb. Bu mantık beni "İslam"la  ilgili hiçbir yere götürmez. Sonunda başvurabileceğimiz yegane şey totolojiye başvurmaktır. Ve aslında "İslam" İslam'dır ve kerameti kendisinden menkuldür.

         "Din" ile "politika," "din" ile "devlet" arasındaki ilişkiyi tartışabilmek için dine ve devlete ilişkin bir faraziyeniz (varsayımınız) veya bir teorinizin olması gerekir. Din nedir ve devlet nedir sorularına makul cevaplarınız yoksa din ile devlet arasındaki ilişkiyi tartışamazsınız.

         Türkiye entelektüel açıdan  Nahda'daki politik fikir değişikliğini (bazıları buna "devrim" diyor) tartışmamıza yetecek ölçüde mücehhez midir? Nahda ve Gannuşi mücehhez midir ?

         Din insanın aşkın dünya ve aşkın dünyadaki şeylerle ilişkilerini düzenler. Din dolaylı olarak bu dünya, yani "içkin dünya" ile ilişkilidir. Oysa devlet aşkın dünya ile hiçbir ilişkisi olmaması anlamında sekülerdir, Devlet dünyevidir. Kutsal misyonlar üstlendiğinde bile dünyevidir. Din "ilahi" etik'tir, oysa devlet iktidar'dır. Yurttaşlar, başka devletler ve başka yurttaşlar karşısında ve onlara rağmen iktidar. Devlet kişinin aşkın dünya ile ilişkisine müdahele edemez. İman devlet-dışıdır.  Etik İmam-ı Azam Ebu Hanife, devlet Abbasi halifesi el-Mansur'dur.

         Ve kaldı ki siyasal islam-demokratik İslam tartışması "dini" bir tartışma değildir, pre-modern bir tartışma değildir, "modern," seküler ve dolayısıyla politik bir tartışmadır. Müslüman Ortaçağı'nda 19. yy'la  kadar böyle bir tartışma kalemi toplum sahnesine çıkamamıştır.