17 Mart 2017

Sözünü düzelt özün dirilsin

Artık batılılarla kavga ederken onları taltif eden bir dil kullanmaktan vazgeçmeliyiz. Zira bu dil, lordu tarafından hayal kırıklığına uğratılan, efendisine hayran ve emrine müheyya sırnaşık bir Hindu'nun hercai sitemine benziyor. Hele Avrupalıların kendilerine ait uygarlık değerleriyle çelişkiye düştüğü ithamı duyanlara hıçkıra hıçkıra kahkahalar attıracak şizofrenik bir savrulma etkisi yapıyor. Yapmayın…

 Avrupa'nın göbeğinde diye başlayan cümlelerinize dikkat edin! Avrupa'nın göbeği bu dünyadaki herhangi bir kötülük, tutarsızlık ve saçmalığın viral varlığı için doğulabilecek en uygun yerdir. Bayağılığın doğal yaşam alanı ve mayasıdır. Avrupa'nın göğsünde kalp yerine, sıkıştırılmış ve keçeleşmiş saf zulümden bir yumak vardır. Ki asırlardır kara, kızıl, beyaz milyarlarca insan çözememiştir, çözülmüyor cancağızım.

 Biz, “medeni olduğunu söyleyen Avrupa” diyerek ironi imalı bir lakırdıya daha başlarken zalimin ve mazlumun ortak kahkaha objesine dönüşüyoruz. Demokrasi derken frak giymiş bir maymunuz, dilimizdeki insan hakları elimizdeki muz, çağdaş batı uygarlığı kelamımız iki dal arasında atılan taklamızdır. Bize ancak özden damıtılan söz lazım, zırva değil…

Batılının kendisi için uydurduğu reklam sloganlarını muhkem sabiteler gibi kabul ederek sarf edeceğimiz her kelam yalanı başa saracak ve bizlere bir daha afyon yutturacaktır, bilmiyor musunuz? Batıya, “senin gibi birine hiç yakışıyor mu” anlamına gelecek şekilde başlanarak yöneltilen tüm itirazlar, itiraz edilen lehine muterizin yaptığı şahitliktir ve esasta onu isnat edilen suçtan aklamak, ibra etmektir, anlamıyor musunuz? Ah Messalina'da Meryem Ana arayan bedbahtlarım benim…

 Bundan böyle sadece batıya değil, doğuya, güneye, kuzeye, adaletten, merhametten, doğruluktan, lütuftan, ikramdan, cömertlikten ve haysiyetten bahsetme zamanı! Zalimin zulmünü artık, mezalimin parçası, taşıyıcısı ve çoğaltıcısı olarak tasarlanmış, vıcık vıcık, omurgasız ve yılansı kavramların ayarsız terazilerinde değil, Hakkın ibresi sarsılmaz, ölçüsü bozulmaz mihengine vurarak yargılama zamanıdır.  

resim1
fotoğraf 1900′lü yılların başında, Belçika Kralı II. Leopold'un Afrika'daki
sömürgelerinden biri olan Kongo'da gizlice çekilmiş. Fotoğraftaki adam şok halinde,
kendisi gibi köle olan ve yeterince kauçuk toplayamadığı için cezalandırılan
sadece 5 yaşındaki kızının kesilen sol eli ve sağ ayağına bakıyor. Böyle milyonlarca mazlum var!

 Yukarıdaki fotoğraf Avrupa'nın fare ebatlı ülkelerinden Belçika'nın, kısa bir zaman içinde 9 (dokuz) milyon insanı, yani ülke nüfusunun tam olarak yarısını öldürdüğü Kongo'dan.

Milli Eğitim Bakanı, kıymetli münevverlerimizden Nabi Avcı ve YÖK Başkanı Yekta Saraç'a hassaten seslenelim. Bu fotoğrafa lise talebelerimiz, üniversite öğrencilerimiz on dakika baksınlar. Felsefe, tarih, sosyoloji, edebiyat, antropoloji, ilahiyat, hangisi olursa olsun hiçbir üniversitede hiçbir disiplinin dört yıl boyunca öğretemeyeceği hakikatleri belletir, idrak verir ve saçlarından birkaç teli ağartarak olgunlaştırır. Her birine ayrı bir sorumluluk duygusu ilham eder. Ders kitaplarına koyun bunu, Afrika'nın kaderini koyun. Hint kıtasını koyun… İngiliz kumaşları daha çok satılsın diye kolları kesilen yüz elli bin dokuma ustasından bir kaçının fotoğrafını da basın sayfalara. Cehennemin elzem cennetin lütuf olduğunu anlasınlar. Çocuklara yeryüzünün zalimlerini ve mazlumlarını öğretmeyen her eğitim müfredatı zulme kuvvet devşirmek için tasarlanmıştır. Turanı, Kafkasya'yı anlatın. Direnmek, isyan ve özgürlük nedir, kime karşı nasıl yapılır onlardan öğrensinler. Batının kontrollü bir muhalefet dizaynı için ürettiği “şişme bebek” Che Guevera'nın resimleri, imgeleri gençlerinizin odalarını, kıyafetlerini süslüyor. İster sevsinler, ister sevmesinler  ama bırakın Enver'in, Turan illerinde mermisi bittiğinde mitralyözlerin üzerine yalnız ve yalın kılıç koşarken delik deşik olmuş bir direniş azizi olduğunu bilsinler. Mazlumların mazlumiyetine ilişkin itirazlar ve hatırlatmalar bize lazım olduğunda alet kutusundan çıkarıp işimiz bittiğinde geri yerine koyacağımız bir edevat değildir.  Bu mazlumları incitir, zalimleri gıdıklar....

15 Temmuz'un temiz kahramanlarından Süleyman Soylu da "Avrupa'ya her ay 15 bin mülteciyi gönderelim de akılları şaşırsın" demiş.  Asla! Birinci kural  şu; batıya insan teslim edilmez. Gidenlerin maruz kalacağı vahşeti göz önünde bulundurarak gitmek isteyenlere bile müsaade etmemeliyiz. Sırtlanların kafesine istese bile insan bırakılmaz.