Şükür

-Ruzname; Kelime Günlüğü'nden-

İnsanın inanma ihtiyacı, adanma ihtiyacına eşlik ediyor. Yeryüzündeki canlı varlığını devam ettiren her türden temel madde, bu devamlılıktaki mükemmelliği sorgulamaya ve devamında minnetini sunacağı bir inanca yönelmeye teşvik ediyor hepimizi.

Yeryüzü, aslımızı idrake dair bir hatırlatma mekanizması. Geldiğimiz ve gideceğimiz sonsuzluğun kısa süren bir yansıması, aksi sedası… ve ne kadar bunun farkında olunursa o kadar huzurlu olunacak diyarı. Buna mukabil dünyanın duygu durumunu belirleyen insanlık, hayatın seyrine yön veren, değişken denklemler dizisi. Hiçbiri birbirine benzemeyen ve çözülmesi zor denklemler bunlar. Kişi kendini çözebildiği takdirde, dünyaya ve insanlığa zararı sıfır noktasına dek inebiliyor. Ama çözemedikçe, bugün tarihin en yüksek seviyesine varmış olan huzursuzluk ve kargaşanın bir parçası oluyor.  

İnsanın insani olandan uzaklaşması zamandan daha hızlıdır. Rutine dönüşen nimetlerin varlığı zaman geçtikçe daha az fark edilir. Görülmeyen güzellikler yüzünden minnet ve şükür de bünyede barınamaz.

Temel ihtiyaçlar, hayatın biricik mecburiyetleri. Bunlardan herhangi birine ulaşılamazsa isyan edildiği, erişilmesi mümkün olduğunda ise doğal akışın dâhilinde olması yüzünden şükretmenin gerekmediği bir dünyadaymışız gibi yaşarız. Ama hep bir şeyler eksiktir. Temel-lüks ayrımı belirsizleşir. Hep daha iyisi istenir. Çünkü yokluk acısını bilip de unutan, nimetin vebalinden mesul hissetmeden rehaveti yaşamaya başlar.

Ölümün, hayatın ta kendisi oluşu gibi var olan nimetlerin bir gün olmaması yahut azalması da insanın payına düşen, en azından düşme ihtimali bulunan bir hakikat. Esasında hayatla ölüm arasında her an yaşanabilecek “takas” gibi, her an yüzleşmemiz gereken bir hakikat…

Dünyayı kaplayan huzursuzluk ve kargaşaya rağmen, olanla yetinmeyip daha iyisi için insani değerlerden bile vazgeçmeye vardıran sahip olma hırsı, insanın en büyük çelişkisinin resmi gibi duruyor. Bu resmin içinde öyle büyük vahşetler ve felaketler var ki…

Yokluğun terbiye ediciliğiyle kalbi olan herkes yüzleşiyor elbette. Ama genelde böyle haller kısa sürüyor. Görüntüler ve istatistikler uzaklaştığında, sıkıntılar aşıldığında, hayatın akışı içinde benlikler yeniden palazlanır ve isteklerini sıralamaya başlar.

Çelişkiler bitmiyor. Dünyada savaşlar arttığından beri, küresel gelir dağılımındaki uçurumların da artması sürpriz değildi. Dünyanın en zengin ilk yüz kişisinin 2010'lardan sonra dünya gelirinin yarısından fazlası üzerinde hâkimiyet kurması, savaş sebeplerinin bir kısmını açıklamaya yetiyordu. Fakat şimdi hepsi tepetaklak oldu. Halen gelir gider takipleri var ama akıbeti meçhul.

Hiç şüphe yok ki her imkân, bulunduğu satıhtaki mümkünler içinde varlık iddiasını sürdürür. Üretim varsa o ölçüde tüketim hakkı doğar. Ama Batı menşeli gasp ve israf, bir insanı bütün dünyaya borçlu çıkartacak kadar vahim. Üstelik korona imtihanından anlaşılıyor ki Batı henüz bunlarla yüzleşmeye hazırlıklı değil. Hem yönetim hem de vatandaş olarak elindekinin kıymetini bilmemenin acısını yaşıyor. Sömürgeci alışkanlıklarının bu derece sekteye uğradığından sarsılan ekonomik düzenden ve virüs kaynaklı yaşadıkları savrulmanın şiddetinden öyle anlaşılıyor.

Tıkır tıkır işleyen sistem içinde tüm imkânları kullanma hakkı olduğunu düşünenlerin moralini bozmak istemem ama kanaat dediğimiz haslet, bu tür matematik hesaplarından ve somut gerçeklerden ayrı bir yerde. Vicdani ve dahası imani… Yani Batı halklarının kendi tüketim “hakkını” hangi istatistiklerle açıkladıkları konusundan epey uzakta…

Tüketim hakkına karşılık haddini bilme adına tefekküre ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda, her daim şükretme imkânımız olduğunu hatırlamak gerekir. Zira biz aslımızı hatırlamaya ve idrak etmeye gelmişizdir dünyaya. Gaflete düşmek an meselesi, yine de irfani tecrübemizle, çile dağarımızla zor günlerden şükür sebepleri çıkarabiliriz.

Şükür ki dünya genelinin aksine kendinden fazlasına yetebilen bir sistemle yönetiliyoruz.

Şükür ki salgını kontrol altına almak için menfaatimize çalışan ehil kişilerce yönlendiriliyoruz.

Şükür ki devletimiz bizi yâd ellere muhtaç etmiyor.

Şükür ki kafa tutan aymazlara, kör gözlere, akıl izana sığmayan komplo uydurukçularına rağmen kendini ve etrafını kollayan tedbirlere uyum gösteren akıl sahipleri var.

Şükür ki iyileşmek için hevesli, iyileştirenlere hürmetli, kanaatkâr tevekkül sahipleri var.

Şükür ki bu hastalığın, insanlığın başına gelmiş her tür felaket gibi bir imtihan olduğuna inanan iman sahipleri var.

Şükür ki duası makbul olan temiz nefesliler var.

Şükür ki memleketin dört bir tarafını tutan şüheda var.

Şükür ki dahası var.

Yaratan'a, sebep olana inanmak ve minnet etmek bir ihtiyaç.

Bu huzursuzluk ve kargaşa mevsiminde şükür, dünyada hiçbir servetin satın alamayacağı saadet için gönlün uzlete çekilişi âdeta.

Şükür ki bu imtihan temizleyici bir inziva çağrısı…

 

***

 

Künye: Şükür, Arapça kökenli bir kelime olup Allah'a duyulan minneti dile getirme; mutlu bir olay veya durumdan, yapılan bir iyilikten duyulan hoşnutluğu bildirme anlamlarına gelir.