Sultan Abdülaziz'in Londra'daki kayıp camisi
Sultan Abdülaziz’in Londra’da bir cami yaptırdığını biliyor muydunuz? Peki şimdi ne halde dersiniz? Yaklaşık 150 yıllık caminin banisi olarak Sultan’ın adının gizlenmesine ne demeli?
Sultan Abdülaziz Fransa İmparatoru III. Napolyon’un 1867’deki Uluslararası Paris Sergisi’ne davetini kabul ederek Avrupa ülkelerine resmî bir ziyaret gerçekleştiren ilk ve tek Osmanlı padişahı unvanının sahibi oluyordu. İcabet edeceğini Fransa’ya bildirmesinin akabinde bir davet de Britanya Kraliçesi Victoria’dan geldi. Bu ikinci davetin, Londra’da bir cami yaptırması için Kraliçe eliyle aralanan bir kapı olduğunu nereden bilebilirdi?
Sultan Abdülaziz 21 Haziran’da 1867 tarihinde başlayan
seyahate Avrupa’yı yakından
tetkik
etmeleri için 10
yaşındaki oğlu Şehzade Yusuf İzzeddin Efendi, yeğeni Veliaht Şehzade Murad Efendi ile diğer yeğeni Şehzade
Abdülhamid Efendi’yi, Hariciye Nazırı Keçecizade Fuat Paşa’yı ve maiyetini de götürdü. Sadrazam Mehmed
Emin Ali Paşa saltanat naibi olarak İstanbul’da kaldı.
Sultan uzun
bir yolculuğun akabinde İstanbul-Napoli-Messina-Marsilya yoluyla 29 Haziran’da Fransa’nın Tulon limanına vasıl oldu. Ne
var ki Fransa İmparatoru’nun kendisini karşılamak üzere gönderdiği 100 gemilik donanmanın top atışlarının kendi
gemisini aşırı derecede sarsması
üzerine hiddetlenerek bunu kendisine bir saygısızlık addetti. Öyle ki Fransa’ya
ayak basmadan geri dönmeyi dahi geçirdi aklından. Neyse ki Keçecizade
Fuat Paşa’nın ısrar ve
ricalarına binaen
bu kararından vazgeçerek Tulon topraklarına Osmanlı
selamını ulaştırabildi.
Aynı akşam
hususi trenle Paris’e hareket eden heyet 30 Haziran günü Paris’te şaşaalı bir törenle İmparator III. Napolyon tarafından karşılanacaktı.
Paris’te
İmparatorla birlikte Uluslararası Paris Sergisi’nin açılışını gerçekleştiren
Sultan Abdülaziz Osmanlı Pavyonunu
ziyaretinin yanı sıra İmparator ve Fransız devlet ricaliyle görüşmeler yaptı, sergileri ziyaret etti, opera izledi.
11 Temmuz’da seyahatinin ikinci etabı olan Britanya’ya gitmek üzere Paris’ten ayrılarak
ertesi gün
İngiltere’nin Dover limanına ulaştı. Burada kendisini Britanya veliahdı Galler
Prensi Albert Edward ile Cambridge
Dükü Prens George karşıladı. Geceyi Dover’daki Lord Warden Oteli’nde geçiren Sultan ertesi sabah
Kraliçe Victoria ile görüşmek üzere trenle Dover’dan ayrılarak o günlerde Britanya’nın yönetim merkezi olan Windsor
şehrine hareket etti. İkram ve hizmette
kusur tanımayan Kraliçe
Victoria, Sultan Abdülaziz
ve maiyetinin konaklaması
için Londra’daki Buckingham Sarayı’nı tahsis etmişti. 13 Temmuz günü aynı sarayda
onuruna resepsiyon verilen
Sultan için ertesi gün Kraliçe tarafından Windsor Kalesi’ndeki yemek
daveti düzenlendi. Bu yemeğin hatırasına kaledeki büyük salona Sultan’ın isminin
yazılı olduğu -bugün
de yerinde duran- bir plaka yerleştirildiği biliniyor.
15 Temmuz’da
Covent Garden’daki The Royal Opera House’ta opera izleyen Sultan, ertesi gün bir
yıl kadar önce yanan Crystal Palace’da
bir yardım konserine katıldı. Kayıtlarda
restorasyon
için 1000 Osmanlı lirası yardımda bulunduğu bilgisi geçer. The Era gazetesinde yayınlanan bir makaleye göre konseri,
Sultan Abdülaziz’i ve maiyetini görmek isteyen,
aralarında
Britanya’nın önemli isimlerinin de bulunduğu 26,960 kişi izlemişti. Sultan
sadece kraliyet ailesinin değil, İngiltere
aristokrasinin de yakın markajındaydı anlaşılan.
18 Temmuz’da Londra Belediye Reisi Thomas Gabriel’ın verdiği resepsiyona iştirak
eden
Sultan, Britanya
topraklarından ayrıldığı 23 Temmuz tarihine kadar Kraliçe Victoria ve hususi sekreteri konumundaki Lord Chamberlain
ile de birkaç kez görüşme fırsatı buldu. Bu görüşmelerde
Britanya-Osmanlı ilişkilerinden Avrupa siyasetine kadar pek çok konuda fikir alışverişinde bulunuldu.
Kayıtlarda neden yok?
Lafı fazla
uzatmayayım, bunları zaten biliyoruz diyenler için asıl hikâye şimdi başlıyor.
Kraliçe ile Sultan Abdülaziz
arasında bahsettiğim bu görüşmelerin birinde, Kraliçenin aynı zamanda Hindistan İmparatoriçesi olması
dolayısıyla Britanya topraklarında, özellikle Hindistan’da yaşayan
Müslümanların durumu da tartışılmıştı. Sohbet ilerledikçe
Sultan Abdülaziz halife
sıfatıyla Müslümanlar için Londra’da bir cami yaptırma
isteğini dile getirdi.
Kraliçe
memnuiyetle
karşıladı bu teklifi fakat yapılan anlaşma gereği İstanbul’da da bir Anglikan kilisesi
inşa edilecekti.
Sultan
Abdülaziz’in seyahatinin akabinde Kraliçe Victoria cami inşası için Regents
Park diye bilinen bölgenin
batı yakasında büyükçe
bir araziyi Osmanlı sefaretine hibe etti. Britanya
dâhilinde, özellikle
de Londra’da bulunan
bütün büyük park,
koru ve ormanların Osmanlı’daki
Hazine-i Hassa
misalinde olduğu gibi kraliyet arazisi olduğu düşünüldüğünde bu hibenin anlamı
daha iyi idrak edilebilir.
Anlaşma gereği
İngilizler İstanbul’un Tophane
semtinde bugün mevcut
olan Kırım Kilisesi’ni inşa ettiler (1868). Osmanlı hükümeti ise kendisine tahsis
edilen bu arazide buyukce bir kulliye yapmak
istemisler fakat eldeki imkanlar
dahiline yeterli buyuklukte bir cami
yapilmis.Bu hesaba
göre yaklaşık 50 yıl hizmet
veren caminin vakfiyesine göre imam
Türkiye’den
gönderiliyordu. Ne var ki 1924’te Seriyye ve Evkaf Vekaleti’nin lağvedilmesiyle maaşı kesilen son imam Türkiye’ye dönmek
zorunda kaldı. Böylece imamsız ve cemaatsiz kalan
caminin kapısına kilit vuruldu. Sonraki yıllarda Londra’ya gelen Aziz Misrî
Paşa’nın camiyi kisa sureyle de olsa
açtırmaya muvaffak olduğunu, imamı da Mısır’dan yolladığını biliyoruz (Aziz Misrî Paşa’yı 1948’e
Sultan Abdülaziz’in torunu Şehzade Mahmud Şevket Efendi’nin Filistin devlet
reisi olması için sarf
ettiği gayretleriyle hatırlayacaksınız).
Bugün SultanAbdulaziz sahsinda
butun ummete hediye
edilen kulliye arazisinde London
Central Mosque
ya da Regent’s Park Mosque adıyla bilinen bir cami mevcut. Cemaatin büyük kısmını Araplar oluşturuyor; imamı da
hâlâ Mısır’dan gelmekte. İşin ilginç yanı, caminin resmî internet sayfasında Sultan
Abdülaziz’den bahsedilmediği gibi 1974’te inşa edilmiş
gibi
aktarılıyor.
Yaşlı cemaatten bazıları bu camiden önce yaptirilan ufak camiye mescit diyorlar ve Aziz Misrî Paşa’nın yaptırdığını
zannediyorlar. Bu yüzden resmî kayıtlarda Londra’daki ilk caminin
Güney Londra’nın Morden köyünde
Hindistan kökenli bozuk
bir itikat olan
Ahmedîler
tarafından 1924’te yapıldığı bilgisi geçiyor. Ne yazık ki ne yerel ilçe
belediyesinin arşivinde, ne de
internet ortamında Sultan Abdülaziz’in yaptırdığı caminin cami oldugunu belirten
bir fotoğrafa rastlamak
mümkün.
Bu meseleden
Londra’da yaşayan Müslümanların vesilesiyle haberdar olan Türk cemaati 1900’lerin başında Apollo ismiyle
tiyatro olarak inşa edilmiş, 1940’larda sinema olarak
kullanılmış olan bir binayı 1983’te uzun uğraşlar sonucu
satın alıp camiye
çevirmişler. Sultan
Abdülaziz’in
bu hatırasını yaşatmak adına da Aziziye Camii ismini vermişler. 2 bin kişi kapasiteli Aziziye Camii halen
faal olup mülkiyeti TDV’ye ait.
Diyeceğim o
ki, Londra’da Sultan Abdülaziz’in izini bu iki camide sürmek mümkün. Biri
bizzat yaptırdığı fakat kayıtlardan
ve hafızalardan adının silindiği yaklaşık 150 yaşındaki cami; ikincisi de Türk cemaatin yaptırıp Sultan’ın adını
verdiği cami. Yolunuz Londra’ya düşerse bu iki
camiyi ziyaret etmeden dönmeyin, olur mu? İlkinde
Sultan’ın, diğerinde onun kadirşinas
milletinin dualarını işiteceksiniz.