23 Ekim 2015

Suriye bir Osmanlı mirasıdır!

Suriye'deki iç savaş tüm hızıyla insanlık trajedileri yaratarak vahşice devam ediyor. Uygarlığın beşiği Batı dünyası sessizce olan biteni seyrederken küçücük çocukların cansız bedenleri zenginlerimizin, sosyetenin tatil yaparken milyarlarca lira harcadıkları sahillere vuruyor. Gözümüz kör vicdanımız kara. Görüntü kirliliği yarattıkları için dövüyoruz, kovuyoruz çok azımız ise sahip çıkmaya çalışıyor o küçücük bedenlere. Halbuki onlar bizim bir yüzyıl öncesinde kardeşimiz, yurttaşımız, akrabamız, yakın komşumuz, dindaşımızdı. Suriye bir Osmanlı toprağıydı. 

Sınırlar yapay akrabalıklar gerçektir. Devletler kurgusal, halklar arası bağlar hakikidir. Osmanlı imparatorluğu yıkılmış ve Suriye'de apayrı bir devlet kurulmuş olabilir ama yüzlerce yıllık tarihsel bağlar ve duygular, kültürel ve ticari ilişkiler her zaman devam eder. Bugün Suriye'de bir tek partiye dayanan bir ulus devlet olma trajedisi yaşanıyor.

Yıkılmadan önce Osmanlı İmparatorluğu oradaki halklar için en organik siyasi yönetimi sağlıyorken imparatorluk parçalandıktan sonra kurulan yeni ulus devlet acımasız diktatörüyle Israrla koltuğunu korumak istiyor. Bunu yaparken de kitlesel kıyım emrini umarsızca her an verebiliyor.
Savaşa kuzeyden Rusya ve komşumuz İran hava güçleriyle, bombalarıyla dahil oldu. Anlaşılan o ki Esed kirli ittifaklarını var gücüyle mazlum halklar üzerinde kullanacak ve bombalayacak da bombalayacak.

Kendi halkını iktidar uğruna bombalatmaya devam edecek. Yıllardır dünyanın jandarmalığına soyunan ABD, PYD ye verdiği destekle Ortadoğu'daki bunca yıllık müttefiki Türkiye'nin altını oymaya devam edecek görünüyor. Türkmenler, buradaki kürtlerin akrabaları kürtler, Araplar savaş ortamında ölmeye, kaçabilirlerse kaçmaya devam edecekler. Ve Batı çıkarları doğrultusunda ya izleyecek ya da hareket edecek.
Sınırdaşı bir ülke olsa da okyanusun ötesinden ve kuzeyden gelen iki süper gücün Suriye'ye kolayca müdahalesine rağmen Türkiye bu güçlerle anlaşmaksızın sınır ötesi harekatı düşünememektedir. Bu elbette bir güç/iktidar meselesidir.

Türkiye'nin bu iki süper güç karşısında ne kadar güçlü olduğu, olacağı meselesiyle ilgilidir. Eğer gücünüz yoksa ittifak yapmak zorundasınız. Uluslarası arenada dengeleri iyi kurmak zorundasınız. En önemlisi ordunuzu iyi teçhiz etmek, teknolojinizi iyi kurmak zorundasınız. Bunları yapabilmesi için bir ülkenin sağlam bir demokrasisi bu demokrasiye bağlı olarak da sağlam bir eğitim, araştırma ağı, kısacası güçlü toplumsal kurumları olması gerekir. Terör sorununu halletmeksizin Türkiye'nin sağlam bir demokrasiye kavuşması pek mümkün görünmüyor.

Tersi de doğrudur. Sağlam bir demokrasiyi tesis etmeksizin terör sorunu bitecek gibi görünmüyor. Mevcut iktidarın bu seçimlerde belki de en büyük vaadi ileri demokrasi ve buna uygun bir anayasa olmalıdır.

Yeni iktidar Kürtlerle ve Türk halkıyla yeni bir SÖZLEŞME nin koşullarını oluşturmalı, var gücüyle bu yönde çalışmalıdır. Yoksa bizi bekleyen şey tek parti diktatörlüğüyle halka zulüm eden Suriye'den buraya sıçrayacak bir iç savaş bile olabilir.

Türkiye bir Osmanlı mirası olan Suriye'deki savaştan gereken dersi çıkarmalıdır. Suriye Osmanlı mirasıyken, Osmanlı orada organik bir siyaseti yürütürken - yani o toplumun yapısına oradaki kültüre ve dinsel yapıya uygun bir siyaset güderken - Suriye topraklarında sonradan kurulan ulus devlet ve ulus devletin tekçi anlayışı halklar üzerinde yarattığı baskı ve despotizmle Suriye halklarını korkunç bir iç savaşa maruz bırakmıştır. Bundan çok iyi ders çıkarmak gerekir. Ders çıkarmak zorundayız.

Seçim vaadlerini görüyoruz. Darbe anayasası hala yürürlükteyken yeni anayasadan söz eden ya da söz edilse de vurgulu bir tonda yeni anayasadan söz eden yok. Yeni bir anayasa vaadi olmaksızın Kürt meselesi çözülemez. Çözülmesi de mümkün değildir.