08 Eylül 2016

Suriye'nin Geleceği ve Biz

Kafaları uzun süredir kurcalayan en önemli meselelerden birisi Suriye'nin geleceğinin ne olacağı meselesidir. Suriye biziz, biz Suriyeyiz. Sınırlarımızı güvene almak zorunluluğu, Suriye'de farklı grupları temsil yeteneğine sahip demokratik bir rejime geçilmesi, yeni mülteci göç akınlarının durdurulması, bütün bunların gerçekleşmesi Türkiye'nin askeri gücü Ortadoğu'da varlık göstermeksizin bugün mümkün değil. Demokrasinin paradoksu tam da bu. Demokrasiye güç içkindir ve gücün Nasıl kullanılacağına bağlı olarak iyi ya da kötü bir demokrasiye sahip olursunuz. İçeride güçlü demokrasiye sahip olmamız Ortadoğu'da bir güç olmaktan geçiyor.

Ünlü İngiliz lider Winston Churchill bu gerçeği en iyi anlayan kişilerden biriydi. "Demokrasi, hükümetlerden daha intikamcıdır. Halkların savaşları da kralların savaşlarından daha korkunç olacaktır" demiştir. (İş Bankası yayınlarından çıkan Winston Churchill biyografisini şiddetle tavsiye ediyorum. Sadece Churchill'inki değil, diğer biyografiler de son derece öğretici ve okuması keyifli. Yayınevinin bizlere büyük bir hizmeti) Gerçekten de İkinci dünya savaşı ve dünyanın çeşitli bölgelerindeki savaşlar Churchill'in bu sözlerini haklı çıkartmıştır. Siyaset biliminin en önemli kavramlarından birisi olan demokrasi kavramının kendisi tartışmalıdır. Geçmişte Üçüncü dünya ülkeleri de kendilerinin demokrasi olduğunu iddia etmişlerdir, batılı liberal demokrasiler de, sosyalist cumhuriyetler de. Ama hangisi gerçek bir demokrasidir? Üçüncü dünya ülkeleri tek Parti'ye dayanan demokrasilerdir, halk için halka rağmen hareket ederler.  batılı liberal demokrasiler çok Parti'ye sahip demokrasilerdir ama demos sadece yurttaştan mürekkeptir. (Mülteciler yurttaş sayılmaz). Sosyalist demokrasilerde eşitlik abartılır ve gerçek demokratik ideal olarak sunulur.

Demokrasi "demos"tan geliyor, yani halktan, peki uluslararası güçlerin Suriye'nin geleceği ile ilgili planlarında Suriye halkı nerede? Irak'taki sözde demokraside halk var mı? Uyduruk bir hükümetin altında on sekiz parçaya bölünmüş bir Irak'tan söz ediliyor bugün. Suriye'nin geleceği de Irak'la aynı mı olacak? Yine büyük güçlerin kuklası olan uyduruk bir hükümetin altında yüz parçaya bölünmüş bir Suriye mi bizi bekleyen? Hakiki bir demokrasi kurulabilecek mi? Yoksa Suriye PKK, PYD, YPG, MLKP, DAEŞ' den FETÖ ye illegal örgütlerin yuvası mı olacak? Türkiye bu kadar örgütle Nasıl başa çıkabilecek?

Darbe öncesi büyük miktarda paranın yurt dışına aktarıldığı anlaşılıyor. Para çok güçlü bir ayartıcıdır. Sekiz milyon dolar parayı ABD'de Senatörlere yediren bir yapı kolay kolay pes etmez. ABD de daha büyük oynayacaktır. ABD'ye Fetöyü yüzlerce klasörle anlatmak boş ve yararsız bir teşebbüs. Onlar ne olduğunu gayet iyi biliyorlar. Türkiye'de ne olup bittiğini harfi harfine bilen yeterince ajanları var. ABD'nin Ortadoğu'daki yeni Truva atı Fetö. Fetöcüler Ortadoğu'ya ve Türkiye'ye kan kusturan PYD, PKK, YPG ve DAEŞ ile işbirliği içinde çalışacaklar. Bombalama eylemleri, suikastlar, sınırlarımızı taciz, uluslararası ticarete kast, vs vs.
Bu kadar kirli örgütün varlığı düşünüldüğünde Türkiye'nin lehine olan durum kantonlara bölünmüş bir Suriye değil, merkezi iktidarı güçlü ve farklı toplumsal kesimleri temsil etme kabiliyeti yüksek demokratik bir yönetimdir. Türkiye dış politika stratejisini bu yönde belirlemezse ve Suriye parçalanırsa uzun yıllar sınırlarımızın güvende olacağını söylemek çok zor. Sınırlarımız içinde terörün azalarak yok olacağını bekleyemeyiz.

Son gelişmeler ve Cerablus'taki Fırat Kalkanı Harekatı ABD ve Batılı ülkelerin oyununu bozdu. Türkiye kendisine yapılan darbe girişimi ertesinde sınır ötesi bir harekat gerçekleştirdi. İyi ki gerçekleştirdi çünkü herkes bilir ki, Halep düşerse Türkiye düşmüş olur. Görünen o ki, Türkiye kendi demokratik geleceğini Suriye ve Irak'ta kuracak. Fetönün verdiği zarar telafi edilmeli, Türkiye Ordu'sunu biran önce tahkim etmeli ve Suriye'de çıkabilecek daha büyük bir savaşa karşı hazırlıklı olmalıdır.