31 Aralık 2017

Sürtük söylem

Daha önce de yazmıştım. Kuyumcu soyarken yakalanan rütbesiz bir polisin “komiser emretti yaptım, ben de emir kuluyum” demesi ne kadar abes ve aptalca bir savunmaysa, darbe teşebbüsü dâhilinde sokağa çıkarak devletine ve milletine saldıran bir askerin “komutan söyledi ben de yaptım” demesi o kadar rezil ve anlamsız bir bahanedir. O polis soyguna katıldığı anda nasıl polislik vasfını kaybedip bir gaspçı ve soyguncuya dönüşecekse, darbe girişimine katılan her asker de mutlak bir haine ve düşmana dönüşür.

Amirince kendisinden soygun talep edilen polisin vazifesi o amiri derdest etmek en azından o eyleme engel olmaya çalışmaktır. Kendi milletinin iradesine ve devletine karşı kalkışma emri alan her askerin ilk vazifesi o emri veren haini etkisiz hâle getirmektir. Korkuyor olmak o “askeri” masumlaştırmaz. Hele gencecik anneler, ihtiyar kadınlar, on beş yaşındaki çocuklar, akşam işlerinden çıkmış yorgun, sivil babalar, çıplak ellerle, bayraklarla ülkelerini kurtarmak için ölümün üstüne akarcasına koşarken, elinde silah ve üstünde üniforma olduğu hâlde “korktum” demen “çünkü hainim” demenle hem sesteş hem de anlamdaştır. Komutan emrettiği için milletine ateş ettin, talimat verildi tanklarla insanları ezdin, komut verildi başkanlık sarayını, meclisi, polis özel harekâtı bombaladın. Bundan böyle gerekçen ve bahanen her neyse yalnızca Merzifon merkeplerinin ilgi alanına girer. Kor gibi yakıcı gerçek, hain-terörist masklı bir düşman ve işgal teşebbüslerinin de bâriz bir unsuru olduğundur.

 Bu topraklarda peydahlanan her düşman tanesi elbette Hasan Tahsin'in, Nene Hatun'un, Sütçü İmam'ın, Antepli Şahin'in hedefi olacak! Hasan Tahsin'in revolveri, Nene Hatun'un satırı, Şahin Bey'in mavzeri aynı hücum marşının ulvî notaları, nabzımızın vuruşları olarak duyulacak ve kalbimizden evrene akacak.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu FETÖ mahkûmlarına getirilen tek tip kıyafet düzenlemesine karşı çıkarak 15 Temmuz kalkışma ve işgal saldırısını düzenleyen yâni suçüstündeyken tankların içinde teslim alınan câni ve hainler için “onların kişiliği, onuru yok mu” demiş. Cevap tek kelime; Yok! Ama Kılıçdaroğlu'nun bu soruyu sorması kişilik ve onur kavramlarının anlamından bile haberdar olmadığını ve maalesef bu mefhumların manasıyla hiç temas kuramadığını gösterir. Canilik ve ihanet bir kişilik bozulması/kokuşmasıdır ve sadece onursuzlar vatanına ve milletine ihanet edebilir.

FETÖ Yöneticilerinden Emre Uslu'nun, “Allah'ın size soracakları içinde vatanı satmak, imanın şartları içinde de vatan sevgisi yok” diyerek yeni bir zihinsel iğfal süreci için “işaret fişeği patlatmasından” hemen sonra Kılıçdaroğlu'nun vatan hainlerine onur isnadında bulunarak FETÖ kampanyasına yine ve derhal eşgüdümlü katılımı, artık manidar bile olamayacak kadar mâlumu ilan eden bir tutum.

Onur, Pensilvanya'ya gömülü şizofren bir sümüklü böceğin hezeyanları doğrultusunda Amerika ve İsrail'e aşk duyup kendi devletine ve milletine fiilen saldıranların değil, istenildiği anda vermek için canı avuçlarında sokağa çıkan milyonların taşıdığı vasıftı. Yani CHP vekilinin dışarı vuran içlerinin diliyle söylediği şekliyle; sokağa dökülen milyonlarca itin!

Hz. Ali “kişi dilinin altında saklıdır” der. Kimilerinin dilinin altından hep FETÖ'nün hatta bu milletin tüm düşmanlarının böğürtüsü geliyor. Onların nefreti, onların alçak yakıştırmaları, ithamları, yönlendirme çabaları, saptırmaları dışında dillerinden hiçbir şey sızmıyor. Genel başkan, vekil, eski cumhurbaşkanı ya da gazeteci, asla istisnası yok! Zirvesinden zırvasına hepsi aynı sürtük söylemin taşıyıcısı, paçavradarı ya da mıymıntısı! Hepsi evrene aynı leşten pis bir koku olarak yayılıyorlar.

Aynı kaygı ve korkularla kıvranıyor bütün Anadolu engerekleri, dişlerini kamaştıran aynı zehrin tazyiki…