Şuur -2: Sentetik Avuntu

-Ruzname; Kelime Günlüğü’nden-

 

Dünyanın her gün daha da sıcak olmasının sebebi sera etkisiyken insanı kavuran, buhrana hapseden etki nedir? Bu etki “sera” gibi yaradılıştan değil, sentetiktir.

Sera etkisi Allah’ın dünyaya biçtiği ömrün ve devirlerin nihayetinin mühürlendiği kaderin mutlak tecellisidir. Çünkü tabiat Allah’ın iradesindedir. İnsan’a ise hiçbir mahlûka verilmeyen bir irade bahşedilmiştir.

Kötü yerine iyiyi, çirkin yerine güzeli seçerek aksi hâlde benliğinin hapsolacağı sentetik etkiden kurtulabilir.

Fıtratına ve ruhuna uyanı seçmediği takdirde yok edici etki hızını artırarak sonunu getirebilir.

İnsanın en güçlü yönü, şartlar ne olursa olsun, olaylar nasıl gelişirse gelişsin hayatta kalma dürtüsüdür. Ancak sentetik döngüye hapsolmayı seçtiğinde kendinden, iradi seçimlerinden, gücünden ve hayatta kalma kabiliyetinden de vazgeçmiş sayılır.

Teslim olduğu ise yaradılışına zıt bir güdümlenme saplantısıdır.

Dünya Sağlık Örgütü, yakın gelecekte her dört kişiden birinin ruhsal yani nefsî -ki ruh, yaradılışı itibariyle temizdir, bozguna uğrayan, uğratan ve ruhu gölgeleyen nefstir- bir bunalıma sürükleneceğini işaret ediyor ve uyarıyor. Ancak insanı bunalıma ve buhrana sürükleyen köklere inmemek, inecek yolların önüne set çekmek ve ilâhî düsturdan kopuk, çiğ akıl ve kalp denklemine her gün daha fazla hapsolmak insanlığı bu kötü sona hatta tahmin edilemez felaketlere sürüklüyor.

Olumsuz ve aykırı manada güdümlüyor ve boyun eğdiriyor.

Bu toplu kayış, zeminsizlik ve kalabalığın her türlü kabulünü sahiplenme eğilimindeki ısrar “kurtuluş”un önüne kalın perdeler indiriyor, beton setler inşa ediyor.

Sentetik ilaçlardan medet uman, kendini iyileştiren, tamlayan, yenileyen, ferahlatan hakiki yönelimlerden bihaber nesillere dönüşüyoruz. Üstelik bu sentetik etki bulaşıcı. İnsanı en zayıf anında çabucak etkisi altına alıyor.

Bu tersine gidiş umulan, takdir gören, sorgulanması sakıncalı bir alanmışçasına algılanıyor ve sentetik etki haklı çıkarılıyor. Çünkü şehir hayatı var; çünkü şehir hayatını seçenler yüzünden kırsala terk edilmişler var; çünkü gündelik her sıkıntı yeni bir stres sebebi; çünkü anlayışlı olmak, iletişimde başkalarının haklılıklarını ifadesine fırsat vermek, sık sık kendini zor durumdaki birinin yerine koymak, her meselede kendini adilane sorguya çekmek, kendi kadar başkalarını ve onların çıkarlarını da düşünmek kişinin kendine yapabileceği en büyük haksızlıklar olarak görülüyor.

Kısaca insan olmak ve insani olanı yaşamaktan uzaklaşmayı telkin eden modern düzen, insanları yalnızlığa ve peşi sıra stres bozukluklarına, depresyona, kaygı bozukluğuna sürüklüyor.

Kurgusallıkla harmanlanmış sentetik döngünün içindeki insan, kendi türünden çok sentetik ilaca minnet duyuyor, onda umut arıyor.

Sonuçlardan bihaber, günü kurtarma çabasında; fakat günü de kurtaramadığı muhakkak.

Elbette Hakk’ın izni ve keremiyle sera etkisi O’nun istediği bir zamana kadar devam edecek ve kestirilemez bir günde son bulacak.

Yine de insanlık bunu hafifletmenin yollarını aramayı sürdürüyor, kâinatın düzenine müdahale etme çabası her gün yeni keşiflere zorluyor. Ama afetlerin ve hayrete düşüren tabii felaketlerin bize öğrettiği, Allah’ın tabiat aracılığı ile bizi sınayışlarına müdahalenin imkânsız olduğu.

Tersini düşünenler olsa da inanan bu hakikate inanıyor.

İnsanlığın üzerine karabulutlar indiren bu sentetik etki ne zamana dek sürecek?

İki dünya saadetinden anlaşılan, bizi dünya saadetinden esirgeyen, kalbimizi mutmain olmaktan uzak tutan nedir?

Saadetin kaynağı neye indirgenmiştir de bunca nimet ve rahmet insanı bir türlü mutlu edememektedir?

Hayatın manevi aralıklarını, hikmetlerini, umudu, insanın kendi hakikatini gölgeleyen nedir?

Biz yaradılışımızla değil sentetik dünyayla barış için çabalayıp durdukça bu olumsuz çember daralmaya devam edecek.

Ancak umut bâkidir. “İnanan” içinse zararın neresinden dönülse kâr…

Yeter ki “tek dane” bile olamadığımızı anlamak için hususi bir çabamız olsun.