04 Ekim 2022

Tahassür

Mavi Gök Yağız Yer

Yazılarımı takip edenler düşünce ve medeniyet merkezli bir odak ile kalem oynatmaya çalıştığımı fark etmişlerdir. Lakin bugün gönle mavi gökten tahassür kelimesi düşünce, yağız yerde Recaizede Mahmud Ekrem’in şiiri yankılanıverdi: Âh kim Pîrâye’min işte bu yerdir meskeni! Şu siyeh topraklar olmuştur o nûrun mahzeni. Gelmedim on beş sene bilmem ne yanda medfeni. Oradan da hatıra ve ruha SMA hastası çocuklar ve canlar düşüverdi. Çoğu zaman sağlığın bizde olağan bir hal olduğunu düşünerek hastaneleri ve hastaları unutarak yaşarız. Belki de hayat ancak böyle olağan sürdürülebilir? Her halükarda küçük bir çocuğun hastalığına dermansız derman aramak bir anne-baba için çok can yakıcı bir hâl olsa gerektir. Evlatları olanlar bilirler ateşli geçirilen bir gece bile insanı nasıl yıprattığını. Bir de sağlığı düzelmeyen/düzelemeyen bir evlada ve çaresi bilinmeyen bir hastalığın devasına tahassür nemenem bir şeydir? Daha fenası ve acısı ise kendisi pis bir kâğıt parçası olan paranın varlığı ile can paresi iyileşebilecekken bunun yokluğu yahut tedavinin satın alınamaması ile o canın ellerin arasında kanat çırpıp gidivermesidir. Bu özlem, yanış ve yakarışın bencileyin yaşamamış olanları ancak gevezeliğini yapabilirler. Lakin olan bir acıya da hâldaş olmak için illa ateşe düşmek gerekmez. O minik canların ellerimizden kaymamasının toplumumuza, devletimize bedeli nedir? Bu mesele siyasileştirilecek, kutuplaşılacak bir konu hiç değildir. Bunu yapanın haysiyeti sorunlu demektir. Bir an durup düşünün, evladınızın canı üzerinden birilerinin siyasi söylemler düzüp, fanteziler geliştirip, itiş kakışa kalktığını… Düşüncenize ve ruhunuza nasıl ateşler düşer. İşte bu sebeple özellikle SMA hastası çocuklarımız ve tüm canlar için toplumun vicdanı devlet organizasyonu ile kuvveden fiile geçerek bir tahassüre toplumca el vermek insanlığımız için soluk olmaz mı? Boğulan ruhlarımız belki böylece incelip nefes alır hale gelecektir. Recaizade’nin başka bir şiirinde dediği gibi: Gül hazîn sünbül perîşan Bâğzârın şevki yok. Derdnâk olmuş hezâr-ı nağmekârın şevki yok. Başka bir hâletle çağlar cûybârın şevki yok. Âh eder, inler nesîm-i bî-karârın şevki yok. Geldi ammâ n’eyleyim sensiz bahârın şevki yok! Bizden bir canın ah etmesi yüreklerimizde toptan bir vah olmuyorsa millet olmak, milliyetçilik, medeniyet falan gibi sözlerin manasızlaştığı bir arafa düşmek kaçınılmazdır. Şevki olmayan bir hâl ve hayatın manası sessizce sönükleşen bir gelecek demektir.

Hemhâl ve hemdert olmak tahassür halini müşterekleşmeye taşır. Belki bir vuslat umudu… Hâlden anlamak erdemi… Recaizade bugün tahassürle konuşmaya devam etsin: Söyle, ben anlarım lisanından; Bu sükûtun yakışmıyor, söyle. Ne zaman düştün asumanından? Yaşamak pek mi güç tahassürle? Sana lâkin, bütün ufuklar açık. Pek sıkıldınsa âsumânına çık! Tahassürleri unutunca insanlar hayatın olağan akışı içerisinde yana yakıla özlenenlerin anne, baba, kardeş, kimi zaman vatan ve bazen bir anlam her neyse o unutulması zihnimizi ve ruhumuzu biraz düzleştiriyor sanki. Sahi birbirimizin lisanın anlıyor muyuz? SMA ve daha bir sürü şeyler yaşayan nice tahassürlerin ülkesiyiz. Herkes tahassür denizlerinde yelken açmış bir yerlere gidiyor. Gül hazin, sünbül perişan, bağzarın şevki yok. Bir bebeğin tertemiz gözleriyle bakarak söyledikleri kadar temiz cümleler var mı cihanda? Tahassür kelimesi, kelime müzemizde aslında milletçe baş üstü yapacağımız bir yerde duruyor. Ankara’da açılan Kelime Müzesi Kale’de gelenleri Türkistan’dan Cumhuriyete kadar farklı bir bütünlük içindeki düzenlenmiş musikisi ve kelimeleri ile karşılıyor. Türkçe’nin derinliklerine ve kalbine yürürken bir şehrin kelimelerine müze açması hassas bir hâl lakin daha iyisi yüreklerdeki tahassür müzelerinin hâlden anlayan ve sağduyulu bir hassasiyet var etmesi değil midir?

Biraz tahassürlü ve belki az dağınık bu yazı içinden dışını dışından içini göstermese de Yaşamak pek mi güç tahassürle? Hâl imiş…

Vesselam