Tarih tekerrür eder mi? 5
Dört haftadır
soruyorum. “Tarih tekrar eder mi ?” Niye ısrarla soruyorum? Çünkü,
önceki seri yazılarımda da açıkça belirtmeye çalıştığım gibi, geçmişte
Türkiye’de dini hayat devre dışı bırakılıp diskalifiye edildiğinin ve siyasi
görüş ayrılığından ötürü çok sayıda “muhaliftir” iddiasıyla haksız yere ve zulümle
idam edildiklerinin üzerinden geçen zaman çok olmamasına karşın; “Hafıza-ı
beşer nisyan ile maluldür!” gerçeğinden hareketle günümüzde -Allah korusun-
yine aynı hata yapmaya çalışılıyor gibi görünüyor. O zaman o günkü ifadeyle “şeriatın
kaldırılması, halifeliğe son verilmesi ve ilim yuvası olan medreselerin
kapatılması uygulamalarına demokratik yollarla karşı gelmek isteyenlere
fırsat verilmeyerek sudan sebeplerle “dar ağacına“ gönderildiler. İskilipli
Atıf Hoca, Şeyh Said ve 46 arkadaşı, ülkedeki diğer Müslümanlara göz
dağı vermek için idam edilip mübarek vücutları günlerce dar ağacında
sallandırıldı. Bu mübarek cesetlerin nereye götürüldüğü, ne yapıldığı, nereye
atıldığı olayların üzerinden yüz yıl (bir asır) geçtiği halde
halen bilinmemektedir. Akademisyen ve yazar Mehmet Karasakal; “Şeyh Said isyanı ayan beyan çok net bir
şekilde dini amaçlı bir başkaldırıdır. Bu çalışmanın başlarında da
değinildiği gibi film Hilafetin kaldırılmasıyla kopmuştur. Kardeşlik hukukunun
tesisi olan şah damar kesilmiştir, bin yıllık yurt ve din birlikteliği
kardeşliği; Orta Asya Türk milliyetçiliğine ve Ulus temelli Laik Cumhuriyete
feda edilmiştir. Şeyh Said ile birlikte aynı sehpada hayatına son verilen
Ankaralı Hoca İbrahim Edhem ve Aksaray Valide Cami-i Şerifi Kürsü Şeyhi
Silifkeli Hoca Askeri Efendi’ nin durumu da olayın etnik değil dini içerikli
olduğunu gösteren somut kanıtıdır, çünkü her ikisi de Kürt değillerdi.” demektedir.
Dersim’li
(Tunceli) Seyit Rıza’nın katledilişi de aynı yolla yapıldı. İ.Sabri
Çağlayangil, şunları söyler: "Rap rap yürüdü ve ”Evladı
Kerbelayıh. (Seyidiz/Hz. Hüseyin’in soyundanız!) Bi hatayıh. Ayıptır. Zulümdür.
Cinayettir" diye diye idam edildi. Bugün bazı siyasiler; “Biz
seyyidiz!” diyorlar! Bugün “seyidiz” diyenler; geçmişte
sıraladığımız olayları gerçekleştirenlerin
partilerinin (Tek Parti/Cumhuriyet Halk Partisi) yöneticileridir!
Celladına aşık olmak bu olsa gerek!
İskilipli Atıf
Hoca’nın mahkeme kararı komik bir biçimde verilmiş: “İdamına
bilahire tanıkların dinlenip ifadesinin alınmasına!” denilerek idam kararı
infaz edilmiştir.
Akademisyen ve
yazar Mehmet Karasakal: “İstiklal
Mahkemelerinde görev yapanların listesine baktığımızda görevlilerin az kısmı
ancak hukukçulardan oluşuyordu; geriye kalanların içinde dudak uçurtacak çok
ilginç mesleklerden ve kişilerden görev alanlar olmuştu.” diye yazmaktadır.
Nurettin Topçu ise: ”İstiklal
Mahkemelerinde hakim yoktur, eşkıya vardır. İskilipli Atıf Hoca, Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi, Muhammed Esad Erbili ve
Şeyh Said; milleti korkutmak ve sindirmek için haksız yere idam edildiler!” diyerek
İstiklal Mahkemelerinin gerçek amacını ifade etmiştir.
Yine Akademisyen ve
yazar Mehmet Karasakal; Atıf Hoca’nın idamından 4 ay sonra
Erzincan’a gelen İstiklâl Mahkemeleri, Ankara’dan aldığı emirle Erzincanlı Mevlevî
Şeyhi İbrahim Hakkı Efendi, arar ama bulamaz. Gıyabında gerçekleşen tek
celsede, asılarak idam edilmesi kararı çıkar. Hakkında arama emri bulunduğu
halde kendi eceliyle vefat eder ve oğlu babasının vefatını jandarmaya haber
verir. Seyyar mahkeme doğrulatmak için bir heyet gönderir. Mezarın açılmasını
isteyen askere köylü karşı çıkar ama beş gün önce defnedilen cenazenin yüzü
açtırılır, köylüye onaylatılır. Kefeniyle birlikte çıkarılan cenaze kurulan
darağacında asılır. Kemah Nahiye Müdürü’nün; “Adamcağız zaten ölmüş niye asıyorsunuz?” sorusuna
verilen cevap şöyledir: “Mahkeme asılarak idamına karar vermiş. Biz kararı yerine getiriyoruz.” der.
Bu ülke, darbeler dönemini yaşadı. Zamanın başbakanı ve hükumet üyeleri yoktan nedenlerle; sudan bahanelerle idam edildi. Düşünebiliyor musunuz, bir ülkenin seçimle işbaşına gelmiş başbakanına tahammül edememekten dolayı onu ortadan kaldırmak ne kadar demokrasiyle bağdaşır?