08 Ağustos 2016

Tasavvurların millî mücadelesi 2

Hayata dair “ben idrakimizin” önemli parametreleri olduğunu ifade babında, “Bir umran dünyasının, bir asabiyenin, bunların üstündeki bir “medeniyet” zaviyesinin, evrene dair oluşturduğu bakış açısı, o toplumda bireyin varoluş gerçekliğinin belirlendiği en üst çerçevede zeminini kurar. İnsan topluluğunun maddi gerçekliğinin bir formata/surete evirilmesi sürecinde bunu gerçekleştiren fikri ve ruhi çerçeveyi çizen akıl/fail etken, o topluluğun gayesinin istikametini belirleyerek somut gerçekliği olan maddi dünyası ile ideal gerçekliği olan düşünce dünyasının var olacağı hali çizer” denmişti. Yaşadığı zamanı ve mekânı anlamak adına ne olacağına karar vermek isteyen insanın madde ile kurduğu ilişki bunun hangi formata dönüşeceği ve bu dönüşümün ana kavramları ve bunu idrak ve daire eden insan zihni, nihayet bunun amacı tasavvurun inşasında öncelikli yer tutar.   

Bunu bilmek ne işe yarar?

Öncelikle ideolojiler çöplüğü haline gelmiş olan bir zamanı idrakini ve etrafımızda konuşan her idrakin, bir itibarın izafi mütercimi olduğunun gerçeğini kavramayı sağlar. Yani o fert zihninin idaresini ele alır ve düşünmeye başlar. Sabitelerini fark eder ve değişkenleri bunlar üzerinden ölçüp biçmeye başlar. Bu olmadığı takdirde sübjektif gerçekleri hakikat zannederek her sözün peşinden oradan buraya sürüklenmeye başlar. İradesinin farkında varmak ve kendisi olmak bu noktada önemlidir. Nurettin Topçu iradeyi tarif ederken tabiatla cemiyetten alınan tesirleri kendimize kuvvet yaparak onunla dışımızdaki dünyaya karşı koymaktır diyerek tam da buna işaret eder. Burada maddenin alacağı formu belirleyen irade var olmak iradesi olarak tecelli eder. Medeniyetler de işte bunun eseridir Topçu'ya göre.

Bu dönüşümü sağlayan iki temel saik; merak ve ıztıraptır. Merak bizi sonsuzluğun kıyısına sürükleyen temel saikamızdır. Evrene, hayata ve kendine dair merakını kaybeden insan aslında kendini kaybedecektir. Zira nakillerle yaşamaya başlayan bir zihin idrakini başka ellere teslim etmiş demektir. Iztırap ise, Topçu'nun tabiriyle siyasal ve sosyal hareketler, sanatlar, dinler ve felsefeler yani insanlığın bütün irade hareketlerini doğuran esas saikadır. Iztırap ona göre bizde hayat enerjisinin artması yığılması ve bollukla kullanılmasıdır. O (ızdırap) ruhumuzla gerçeklik arasındaki kalın perdenin yırtılması, ruhun varlığa veya varlığın ruhumuza akıp kaynaşmasıdır. Dolayısıyla iradesini eline alamayanlar medeniyet pınarından değil su içmek civarında bile gezemezler. Maddeye dair bir tasavvur geliştirip onu bir forma dönüştürmek bunu yapacak etkin bireyi bir amaçla, asabiyeyle bir umrana sevk etmek bir iradenin doğuşuyla yakından alakalıdır.

Nurettin Topçu'nun ifadeleriyle devam edecek olursak, “İradenin sonsuz zevklerine varmadan önce onunla baş başa kalmak, onunla ilk karşılaşma dehşet verici bir hadise gibidir. Bu büyük temastan kurtulmak için kalabalık yerlerde âvâre dolaşan, topluluklarda alkış sesleriyle sarhoş olmaktan hoşlanan, spor meydanları ile sinema kapılarında benliğini unutmak için sürüklenen, hayat enerjisini henüz süflî menbalarında iken tüketmek gayesiyle onbeş yaşından başlayarak hem de mektep sıralarında şehvet dilenen gençlikten irade eseri beklemek acıklı bir vehme bağlanmaktır. Yine son asırlarda olduğu gibi en hayâsız sahtekârların eliyle ve onların dilinde kalkınması beklenen dindarlık hareketlerimizdeki iradesizlik ise ondan daha acıklı görünüyor. Dinin en yüksek irade olduğunu bilmeyenler, cami kapılarına serilmiş türlü dilencilerin arasından ibadete koşsunlar ve tesbihlerinin sayısını mürşide ehemmiyetle soradursunlar; beride dindarın da dinsizin de gözleri önünde varlığımız Allah'a ulaştırabilecek en kuvvetli irade, nefisimize karşı samimiyetin kayboluşuyla birlikte dağılıp gitmektedir.” (İradenin Davası, 31) . Bu uzunca alıntıyı bir çağ şahidi olarak her daim bir yangın alarmı gibi çalışan Topçu'nun sözlerinin aktüel diriliğini göstermesi bakımından almayı uygun gördük. Ülkemizde yaşananlar ve daha yaşanacak olanlar bu irade zafiyetinin sonucu değil midir? Varlığa dair bir mesuliyet ve müdrike sahibi olmayan toplumun varacağı nokta kaostur, modernitenin peşinden sürüklenmektir. Topçu, modern zamanlarda yaşayan bir kadim zihin olarak uyarmaktadır ama dinleyen ve kulak verene henüz rastlanamamıştır.

Iztırabımız kadar var oluruz. Topçu'nun tabiriyle insanlığın iradesi ıztırabın eseridir, ıztırap bizi kâinatta ufak bir parça olmaktan çıkararak kâinatın bütünü haline koyuyor; Buna aşk diyoruz. Iztırabımız aşkın eseri değil, aşk sonsuz ıztırabımızın çocuğudur; onun kendine bir mevzu bulmasıdır. Varlıklardan birine bağlanarak kendindeki taşkın denize bir sükûn, muvakkat bir istirahat aramasıdır. Arayan bulur.

İbn Haldun'un umran ilmi içerisinde bize tarihi teorisini verdiği madde/form/fail/gaye sebeplere dair Aristo'dan mülhem yaklaşımı bugünün dünyasında olup bitenleri anlamak ve kendimize bir idrak kurmak noktasında önemlidir.  Aşk oduna var mı evez? Ona yanan -yandım demez. O od bu oda benzemez. Hiç bilinmez zebanesi diyen Yunus Emre aşkın ıztırabıyla Esritti aşka düşürdü,  Ben ham idim aşk pişirdi, Aklımı başa devşirdi, Hayrı şerden seçer oldum. Topçu'nun idrak oluşturan aşkına atıf yapar. Var olmak iradesinin nezih bir örneğini sunar. Hayrı şerden seçer olmak varlığa bakışın doğrulması ve gönlün akl-ı selim, zevk-i selim ve kalb-i selim sahillerine ulaşması demektir. İdrak artık aşk ıztırabıyla olgunlaşmış kâinatın bütünü haline gelmiştir. Aklı başa devşirme zamanı gelmedi mi? Kadim değerleri bir tefekkür süzgecinden yöntemli bir akılla süzmeye başlamadıkça gelenek folklorik takdis malzemesi olmanın ötesinde değer taşımamaya devam edecektir.

Gelenekten geleceğe uzanan yolu ve bu yolun yordamını doğru bir akılla düşünmez,  tasavvurlarımıza dair doğru kaynaklara başvurmaz ise modernite bulaşığı yaklaşımların kaygan zemininde savrulmak kaçınılmaz gözüküyor. Dilimizi ve dinimizi Türkçe'ye uyarlayan bir köken şahsiyet Yesevî ile bitirelim: Aşk kapısını Mevlam açınca bana değdi Toprak eğleyip “Hazır Ol!”  deyip boynu eğdi Yağmur gibi melâmetin oku değdi Ok saplanıp yürek, bağrımı deştim ben işte. Düşünmek/ akl etmek var olmaktır. Değilse darbelenmeye devam…

Vesselam…