Tavuk değilim, fakat yumurtadan anlarım
Aziz okuyucularım!
Malumunuz bu atmosferde günlerimiz
de gündemimiz de hayli sıcak.
Bu itibarla bugünlerde serinlemek
için koyu gölgeliklerde soğuk şeyler yiyip içmenin yanı sıra içimizi
ferahlatacak, yüreğimizi serinletecek yazılar da yazıp okumanın tam zamanı diye
düşünüyorum.
Okuma lütfunda bulunduğunuz bu yazı
tam da bu gayeye matufen kaleme alındı.
Bu şehri İstanbul’un meftun olduğum
en önemli yanlarından ve yönlerinden biri de sakinlerine buram buram tarih kokan
mutena mekanlarda aziz dostlarla bir araya gelerek kahve kokulu sohbet ve
muhabbetlere her daim nice kapılar aralaması.
Bu kadim şehirde kurduğumuz
mütevazi dost meclislerinden birinin üç müdavimi var: kültür sanat, siyaset ve
dava adamı.
Bahçelievler eski Belediye Başkanı
muhterem Muzaffer Doğan Ağabey. Koşmuş, yorulmuş, akmış, durulmuş hatta can evinden vurulmuş bir gönül, dert ve dava
adamı muhterem Ethem Oral Ağabey. Bir de hayat okulunun bu iki muallimine talebe
olmak için orada bulunan bendeniz. Bizi yakından tanıyanların sıkça duyduğu
veçhile tesbihci, tembihci, tekbirci. Evet, üçümüz Fatih Cami’nin avlu
duvarının hemen dibinde bulunan Dergah Çayevinde sıkça bir araya geliriz.
Burada yer, içer, halleşir, dilleşir, söyleşir, dertleşir, “hal saridir”
hakikatine canı gönülden ‘’eyvallah’’deriz.
Birbirimize umut, omuz ve moral
vererek eskimeyen dostluğumuza çelik suyu veririz. Bu kıymetli dostlarla
gerçekleştirdiğimiz her sohbet kelimesi kelimesine yazılmayı hak eden bir
mahiyet arz ediyor. İçinde kaybolarak kendimizi bulduğumuz bu sohbetlerden en
azından birini bari yazayım diyordum. Nasip bugüneymiş. Sıcak bir yaz gününün
öğle namazına müteakip Dergah Çayevinin koyu gölgesinde serinlemek üzere yine
üçümüz biraradayız. Nam-ı diğer Tesbihci Ethem Baba’nın elinde sapsarı usta işi
şakıltısı tavanda yankılanan bir sıkma kehribar. Fakirin elinde gümüş işlemeli
’’MaaşAllah’’ turalı, oltu taşından bir tesbih.
Muzaffer Ağabeyin hemen önünde bir
şiir kitabı. Göz kitabı görünce söz şiirden açılıyor. Muzaffer Ağabey önündeki
şiir kitabının tahlilini şu cümle ile
bitiriyor:
’’ben üstadın öğrencisiyim. Şair
değilim fakat şiirden anlarım.’’’
İşte bu cümle bugünkü muhabbet
faslının girizgahı oluveriyor. Evet, mevzumuz bir şeyden anlamak için ille de o
şeyi yapmanın gerekmediği. Meselenin üzerinde önemle duruyor, mevzuya dair nice
cümleler kuruyoruz. Kurduğumuz cümlelerin içini anlattığımız hatıralarla
doldurmaya çalışıyoruz. Şu hususu hemen ifade etmeliyim, bu sohbet tamamen doğaçlama.
HOCA DEĞİLİM FAKAT KUR’AN’DAN ANLARIM
Konuya dair ilk hatırat benden:
Tarsus’ta görev yaptığım camide
Cemil Hoca isimli bir cemaatim vardı. Dini ilimlere dair diploması yoktu. Fakat
merhum Kurra Hafız Buharalı Abdullah Efendi’nin talebesiydi. Bu zat yıllar önce
Tarsus Müftüsüne giderek İmam efendinin okuyuşu ile ilgili bir serzenişte
bulunur.
Müftü efendi Cemil Hocaya ‘’Hocamızı yetersiz bulduğunuza
göre herhalde siz daha iyi hocasınız’’diyerek bir göndermede bulununca, Cemil
Hoca taşı gediğine şöyle koyar: ’’Hocam, ben hoca değilim fakat hocalıktan,
hitabetten, kıraatten anlarım.’’
TAVUK DEĞİLİM FAKAT YUMURTADAN
ANLARIM
Yazımıza başlık olarak seçtiğimiz
Neyzen Tevfik’e ait şu hatırada Muzaffer Abimizden :
‘’Adamın biri kendince bir roman
yazar ve yazdığı romanı incelemesi için Neyzen Tevfik’e getirir. Neyzen Tevfik
kitabı şöyle bir karıştırdıktan sonra adama ‘’Sen roman yazma senden romancı
olmaz’’ der
Adam Neyzen’e kızarak ‘’siz romancı
değilsiniz fakat hüküm veriyorsunuz’’ deyince Neyzen şöyle der: ’’Evet, doğru
ben tavuk da değilim fakat yumurtadan anlarım’’
SENİN YERİNDE BEN OLURDUM
Birbirinden ibretli hatıralara daha
yeni ‘’Bismillah’’ demiştik ki köşemizin hacmi doluverdi. Yazımızın noktasını
şu hatırayla koyalım.
Tarsus’ta bulunduğum yıllarda
lezzet uzmanlığımı imtihan etmek isteyen meşhur bir baklava ustası bana
işçiliğinde fark edilmesi zor hatalar bulunan bir porsiyon baklava ikram etti.
Ben baklavanın bir dilimini yiyip gerisini bırakınca meşhur ustamız sordu:
’’Azizim neden yemediniz? Bu baklavanın nesi eksik?’’
Bir şeyleri eksik işte, ustacım
dedim ve ekledim:’’ Eksik olan şeyin ne olduğunu bilseydim sizin yerinizde
ben olurdum.’’