04 Mart 2016

Tek çözüm Kasım’da seçim!

Anayasa ve Başkanlık Sistemi tartışmaları, Anayasa konusunda bile uzlaşının mümkün olmayışı, seçimi seçeneğini öne çıkarmaya başladı.

AK Parti'nin “Yerli ve Milli” kavramlarının altını dolduran, Başkanlık Sistemi'ni de içeren Anayasa değişikliği ya da Anayasa ve Başkanlık sistemi için iki ayrı sandık kurulması teklifi, meclisteki sandalye sayısı itibarıyla muhalefet desteğine muhtaç. Bu iki sandığın milletin önüne getirilmesi için en kötü olasılıkla 14 muhalefet milletvekilinin AK Parti'nin teklifi doğrultusunda oy kullanması gerekiyor.

Bu başarılabilir mi?

Teklif(ler) TBMM'ye sunulmadan bunu öngörmek zor.

TBMM Başkanı İsmail Kahraman ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, işi mecliste çözmeye yönelik ısrarlarını tabii ki göz ardı etmiyorum. Ancak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun TBMM Başkanı İsmail Kahraman'a bu yönde gönderdiği cevap ortada.

‘PATRONLU BAŞKANLIK REJİMİ'

Kılıçdaroğlu, “Patronlu başkanlık rejimine kapı açan bir çalışmanın parçası olmamız düşünülemez” ifadeleriyle kapıları tamamen kapattı.

Kılıçdaroğlu, TBMM Başkanı Kahraman'a gönderdiği cevap metninde, yeni bir Anayasa yapımında, Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarının, “Bireysel bir talep doğrultusunda şekillenmiş, kamuoyuna yapılan açıklamalara göre bütün kuvvetleri tek elde toplamayı amaçlayan, hukuk devleti ilkesiyle hiçbir koşulda bağdaşmayan başkanlık sistemi önerilerinin gölgesinde kalmasına asla izin vermemesi” gerektiğine vurgu yapmış. “Bireysel talepten” kastının Erdoğan olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.

Peki Kılıçdaroğlu, AK Parti'nin “Patronlu Başkanlık rejimi” istediği gibi bir kanaate nasıl vardı?

Düşündürücü olan da bu sorunun cevabı.

1 Mart günü Reuters'te, Ercan Gürses ve Orhan Coşkun imzasıyla, “Başkanlık Sistemi'nde, başkana parlamentoyu tek taraflı fesih yetkisi!” başlıklı bir haber yayınlandı.

Ne var bunda demeyin...

Kıyameti koparacak olan da burası aslında...

KILIÇDAROĞLU'NA PAS REUTERS ARACILIĞIYLA!

AK Parti'li “üst düzey bir yetkiliye” dayandırılan haberde, “Devlet başkanına parlamentoyu tek taraflı fesih yetkisi başta olmak üzere, yüksek yargı dahil üst düzey bürokratların atanmasına kadar yetki ve görev tanımının değiştirilmesinin planlandığı” yer alıyordu.

Bu haberden sadece 2 gün sonra CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun TBMM Başkanı Kahraman'a gönderdiği cevapta, haberin içeriğindeki iddiaların, Uzlaşma Masasına dönmeme gerekçesi olarak sunulması enteresan değil mi?

Batı medyasında üstelik bu tür önemli haberlerde, isim verilmeden “üst düzey yetkili” gibi kavramlarla masa başı haberciliğe itibar edilmediğini göz önünde bulundurduğumuzda, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'na “haklı gerekçe” zemini oluşturan haberin kaynağının “reel” olduğunu söylememiz mümkün.

Peki kim olabilir bu “üst düzey AK Partili”?

Bunun cevabını bulmamızı kolaylaştıracak en önemli detay, habere imza atan Ercan Gürses ve Orhan Coşkun'un, AK Parti içinde ilişkileri olan “üst düzey” AK Partili'lerde saklı.

Kaynaklarım, özellikle Ercan Gürses'in, Başbakan Davutoğlu'nun danışmanı ve milletvekili bir isimle olan “yakın münasebeti” üzerinde dursa da ben isim zikretmeyeceğim, sanırım doğru olan AK Parti “Üst Yönetiminin” bu ismi kendisinin bulması.

Dönelim yeniden konuya...

CHP'nin de olmadığı Anayasa Uzlaşma Komisyonu seçeneği de ortadan kalkmış durumda. Bölücü terörün parlamentodaki bileşenine dönüşmekte hiçbir sakınca görmeyen ve meşruiyeti kaybolmuş HDP, zaten bir partner olamaz bu konuda. MHP ise, yerel ve küresel merkezlerin operasyon alanına dönüştüğü için ortaya net bir irade koyacak egemenlikten yoksun.

VESAYETTEN UZLAŞARAK DEĞİL ÇARPIŞARAK KURTULURUZ

Çok daha başka bir şey var. Muhalefet partileri, bugün iktidar mücadelesini vesayete dayandırıyor. Siz yeni bir anayasa ile tüm vesayetleri ortadan kaldırmayı planlıyorsunuz. Öyleyse, vesayeti savunanlarla uzlaşarak vesayeti ortadan kaldıramazsınız. Ancak onlarla çatışarak başarabilirsiniz vesayetten arınacak bir sistem ve toplumsal sözleşme tesis etmeyi.

Hal böyle olunca geriye kalan tek seçenek hem Anayasa hem de Başkanlık teklifini milletin önüne koymak.

Tam bu noktada bizim aylar önce bu sütunlarda dile getirdiğimiz şeyi Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, özel bir televizyon kanalında dile getirdi. Kurtulmuş, Eylül veya Ekim'e kadar 330 sayısına ulaşmak için çaba harcayacaklarını olmaması durumunda millete gideceklerini açıkladı.

Hükümet adına yapılan belki de ilk somut “seçim” açıklamasıydı bu.

Madem demokrasi... Madem demokratik fonksiyonlar işlemez hale getirildi. Madem parlamenter oligarşi kendini koruma refleksini sistemi tıkama pahasına sergiliyor, öyleyse bunun tek çözüm yolu millettir.

Milletin, her türlü karanlık oyunu ve tıkanıklığı, önüne konulan sandıkta bozacak demokratik erdeme siyasilerden daha fazla sahip olduğunu 1 Kasım'da nasıl gördüysek, 6 bilemedin 13 o yetişmedi 20 Kasım 2016'da da görürüz emin olun.

zihnicakir@gmail.com

@zihnicakir