Temaşa

Sesi huzur veren kelimeler var. Kehribar, muştu, cumba, şefkat, gündoğumu, seher, ahşap, lavanta, rahmet, bereket, sağanak, ahali, vuslat, muhterem, asude, kabir, bostan, bahçe, servi, nekahat gibi… Ve saadet, seyahat, nebatat, gibi... Temaşa da onlardan biri.

Setretmeye değer olanı seyretmek, görmeye değer olana bakmak, kaydedilmeye değer olanı zihne nakşetmek, gün gelip belki sadra şifa olur diye biriktirmek, nasiplisini bulunca da paylaşmak içindir temaşa. En kıymetli hâlden sefilliğe kolayca geçiş yapabilen insanoğlunun serüvenindeki değerli payelerin peşindedir. İçinde eylem vardır bu yüzden.

Yırtıcı, yıkıcı, yok edici değildir, olanlarla da ilgilenmez. Hatta aklı baştan alıcı, dikkat çekici, şok edicilerle de ilgilenmez. Temaşa, sindirerek seyretmenin, seyrederken tefekkür etmenin, mest olmanın, huzur bulmanın en görünür eylemidir.

Süreğendir temaşa. Fiilden hissiyata uzanan bir yolculuktur. Özenerek seçilenin, insanın en durağan ve en düşünen hâliyle hazmıdır. Gönül eğlemek ya da boş vakti geçirmek için değil, bilerek ve isteyerek ayağına gidip seyir mesaisi yapmak, fikretmek, bir hâlden başka bir hâle geçmek ve dönüş yolunda eskisinden bir adım önde bir hâle bürünmektir.

Temaşa seyre değer olanın seçimidir. O değer, pahaca ağır ya da ulaşılmaz oluşuyla değil, gönle huzur verip saklanabilir ve hatırlanabilir olmasıyla karşılık bulur. Bir iyileşme, merhale aşmadır. Bunun için ihtiyaçtır. İnsanın hayatını sürdürebilmesini sağlayan temiz hava, temiz su, karın doyuran ve şifa veren gıda olduğu gibi, şifa veren, gamı dağıtan ve iyileştiren seyirliklerdir de.

Hakk'ın önümüze dizdiği güzellikler temaşaya vesiledir. Sanat, temaşanın yani bir şekilde tefekküre sevk edilme isteğinin ve bir arayışın sonucudur. Çünkü temaşanın vuku buluşu yalnızca güzelle muhatap olma değildir. Güzele, mutlak olana ve tefekküre aracı olan da temaşaya dairdir.

Klasik sanatlarımızın inşası, temaşanın insana yaşattığı tefekkürü besleme üzerinden sağlandı. Her coğrafyanın kendine has mabedi taçlandırma ve dolayısıyla Yaradan'ı övme biçimi var. Ve dünyadaki bütün sanatların kaynağını, inanç ve dolayısıyla inancın icra mekânı mabetlerde ortaya konan hünerler oluşturuyor. Bizde ve Ortadoğu'da İslam ve onu mekâna yansıtma gayreti, tezyin ve mimari sanatlarımıza yeni ve kalıcı değerler kattığı gibi, Batı'daki sanatın gelişimi de kendi inanç sistemi üzerinden. Batı sanatı, antik çağlardan itibaren ve sonrasında Hıristiyanlıkla şekillenerek iniş çıkışların ardından bugünün Batılı anlamda mimari ve plastik sanat yorumunun temelini oluşturdu. Uzakdoğu'da da bu durum farklı değildi; kendilerine has sanatlar dinî mabet tezyini ve yorumları üzerinden şekillendi.

Bizde tezyin süsleme manasına geliyor. Yani görülmeye değer bir eser üretip onu sergilemek ve temaşasını sağlamak üzere geliştirilen bir sanat. Batı, hoş bulunan kadar trajik vakaları da dinî misyon adına ikon olarak ibadethanelerine nakşederken, bizim çoğu kere müspet çağrışımlı hikâyelerimiz yazılı kaynaklarla yayılıyor ve mimari çiçek ve geometriyle nakışlanıyordu. Çiniler, kalemişleri, Edirnekâri, kündekâri, tezhip, hat, minyatür, ebru, taş oymacılığı ve dekorasyon eşyalarının tamamına hâkim olan tezyin stilize edilmiş doğaydı. Selçuklu döneminden itibaren canlılar da stilize edilerek tezyine yansıtıldı. Osmanlı'da ise stilize yaklaşımı daha da gelişmiş, Kara Memi (kurallı, fakat daha doğal bir üslup üretti) dönemine dek, dal yaprak bağdaşmaları bile altın orana eşleştirilen matematiksel bir kurguyla ifade bulur olmuştu. Denge, merkeze oturmuştu.

Temaşanın dengeyle vuku bulduğuna inanırım. İnsan bir denge mekanizmasıdır. Yaradılışınıza uyak bir tasarımla karşılaşmak, iç dengenin beslenmesine de yardımcı olur. Osmanlı tezyininde, dallar uçlara doğru incelerek biter. Tıpkı doğadaki gibidir. Küçük yaprak ya da çiçekten sonra sırf boşluk doldurmak adına büyüğünü yerleştiremezsiniz. Tarihî camilerde huzur bulmamızın bir sebebi de budur. Farkında olmadan temaşa eylediğimiz kompozisyonlarda, dalların birbirine olan mesafesi bile ince ince hesaplanmıştır. Bugün bu camilerin halıları, aksesuarları değişmiş ve teknolojik aksamlar iç tezyinata hiç yakışmamış olabilir. Fakat hâkim olan kurgu, bizim karmaşık duygularımızı istiflememize, sakinleşmemize, daha duyarlı ve uyumlu olmamıza yardım eder.

Zira temaşa şifadır. Her bakma görme olmadığı gibi, her görüş de temaşa değil. Ama artık ne kadar bakılacakları seçmekte ısrar edersek edelim, kontrolümüzü aşacak türden görsel saldırılara maruz kalıyoruz. Yalnızca aklı fikri yerinde olanları takip ettiğiniz sosyal medya hesabınız bile, sık sık takip programını aşarak bir anda aynı kirliliğin tekrar edildiği gayya kuyusuna dönüşüyor. “Sosyal” ortamda dağılıp tercihli seyirlerle toparlanmaya uğraştığımız bir zamandayız.

Benzeyenlerimiz azalıyor. Modernite, fikir, kimlik ve kişilik bakımından benzemeyeyi ve birbirine benzeyenlerle bezememeyi dayattığından bu yana, hem insan hem mekân temaşalarımız azalıyor.

Allah güzelden ve iyiden yoksun kalan zihinlerimize ve kalplerimize şifa versin. Temaşalara bereket gelsin. (Amin)

***

Künye: Temaşa, Farsça kökenli bir kelimedir. Hoşlanarak bakma, seyretme; seyretmeye değer şey; gezme, seyir; oyun, gösteri anlamlarına gelir. (TDK Türkçe Sözlük)