26 Ekim 2015

Terör medyası için yolun sonu!

Belki bu yazıyı okuduğunuz saatlerde ekranlarda, “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun” hükümlerinin icrasına tanıklık ediyor da olabilirsiniz. Bu yönde ciddi bir çalışmanın olduğuna dair beklenti örgüt medysı ve şirketlerine bile sıçramış durumda.

30 Ekim 2014 günü Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilk kez başkanlık ettiği ve 10 saat 20 dakika süren Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı sonrasındaki, “Milli güvenliğimizi tehdit eden ve kamu düzenini bozan iç ve dış legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanmalar ve illegal oluşumlarla yürütülen mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceği vurgulanmıştır” ifadeleriyle, Fetullahçı Terör Örgütü MGK gündemine ilk kez gelmişti.

Siyasi iradenin sergilediği kararlılığın Devlet politikasına dönüştüğünün işaretiydi bu. Ayrıca Paralel Yapı'nın tehdit algısı olarak Kırmızı Kitap'a girdiği yönünde de bilgiler yansımıştı sonrasında.

Örgütün devlet kurumlarındaki militanları üzerinden, güvenlik ve istihbarat bürokrasisi ile savunma sanayii alanındaki casusluk faaliyetleri başta olmak üzere ülkenin üniter devlet yapısını tehdit eden bir boyuta ulaştığı değerlendirmeleri dikkat çekmişti.

Bütün bunların yanında, Paralel diye tanımlanan ve yargı tarafından kabul edilen iddianamelerde, Fetullahçı Terör Örgütü olarak geçen yapının, elinde bulundurduğu medyayla örgütün casusluk başta olmak üzere bütün faaliyetlerini yarattığı algıyla desteklediği, şirketleri üzerinden finansman temininde etkin rol oynadığı, ana sınıfı kreş gibi temelden başlayıp üniversiteye kadar giden eğitim ağıyla örgüte eleman kazandırdığı tesbitleri yapılmıştı.

Milli güvenliği tehdit eden bir örgütle Devlet politikasına dönüşen bir mücadele süreci başlamış olmasına karşın, tam bir yıldır örgüte ait sermaye, medya ve eğitim kurumları faaliyetlerini kesintisiz sürdürdü.

Küçük çaplı operasyonlar ve devam eder rutin yargısal süreçlere karşı örgütün tüm refleksini bu kurumlar ve bilhassa medyası eliyle sergilemesi engellenemedi.

Örgüt üyesi ve yöneticisi olarak tutuklanan ya da yargılaması süren bazı isimler ise örgüt medyasındaki faaliyetleri değil örgütün “kumpas” operasyonlarının şüphelisi olarak yargı kıskacına alındı.

Örgüte ait gazete ve televizyonlar, örgütü hedef alan yargı süreçlerini, kararları veren hakimlerle iddia makamı savcıları itibarsızlaştırma kampanyalarını bütün fütursuzlukları ile sergilediler.

Çok daha önemlisi Fetullahçı Terör Örgütü'ne yönelik devam eden yargılamalar ve soruşturmalar, örgütün elinde bulundurduğu yazılı görsel ve sesli medya üzerinden itibarsızlaştırılmak istenirken, yargının en önemli ihtiyacı olan kamuoyu desteği ve meşruiyet kriterine büyük darbe vuruldu.

Oysa bilimsel olarak yapılan bütün araştırmalar, medya-terör ilişkisinde yer alan aktörleri, devlet, terör örgütü, medya ve kamuoyu olarak ortaya koyuyor. Elinde yasama, yürütme ve yargı gücünü bulunduran Devlet çok önemli bir güç olarak karşımıza çıkıyor.

Yasama, Yürütme ve Yargı'dan sonra devlet için dördüncü güç ise medya. Yasama, Yürütme ve Yargı gücünü elinde bulunduramayan örgütlerin dördüncü güç olan medya eliyle devlete hükmetmek toplumu yönlendirmek istediği mutlak.

Bu bağlamda, terör örgütlerinin sosyal taban bulabilmek için liberal uygulamalar ve sosyal sorumluluk projelerininde medyayı kullandığını söyleyebiliriz.

Fetullahçı Terör Örgütü'nün, sosyal sorumluluk projelerinden bilhassa Kimse Yok Mu derneğinin liberal bir proje olan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı ile Abant Platformu çalışmalarının elinde bulundurduğu medya eliyle kullanılışında faaliyetlerine sosyal taban sağlamayı amaçladığını inkar edemeyiz.

Üstelik örgüte ait medyanın arkasındaki sermaye kuruluşları da örgütün finansmanı noktasında önemli rol öslenmişken.

İşte tam bu noktada, terör ve terörizmin finansmanıyla etkin mücadele edilmesi kapsamında, 6415 sayılı “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun” hatırlatmasında bulunmak istiyorum.

Kanun, terör örgütünün faaliyetlerine finansman sağlayan, örgütün amaç ve çıkarlarına hizmet eden şirketlerin ve varlıkların dondurulması ve yönetiminin devlete devrini içeren hükümler taşıyor. 21 maddeden müteşekkil 2013 yılında çıkarılan kanun, bugün Fetullahçı Terör Örgütü'nün şirketlerine ve yazılı görsel ve sesli medyasına el koymak için gecikti diyebileceğimiz yaptırımlar getiriyor.

Belki bu yazıyı okuduğunuz saatlerde ekranlarda, “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun” hükümlerinin icrasına tanıklık ediyor da olabilirsiniz. Bu yönde ciddi bir çalışmanın olduğuna dair beklenti örgüt medysı ve şirketlerine bile sıçramış durumda.

Bilhassa 1 Kasım'a sayılı günler kala, örgütün seçmen tercihini yönlendirmek maksadıyla ülkenin milli güvenliğini de tehdit edecek ve ülkeyi bir savaşa sürükleyecek algı operasyonu için tetikte bekleyen medyasına el konulması, demokratik bir sürecin önüne çıkarılmak istenen demokrasi dışı engelleri de ortadan kaldırmış olur.

FETÖ medyasına olası el koyma işlemi, son dönem ülkenin fiilen yaşadığı sistemsel değişime karşı, irili ufaklı silahlı silahsız terör örgütleriyle işbirliğine girip bu değişimin mihmandarlığını yapan siyasi iradeye yönelik karanlık operasyonların merkezine oturan diğer medya kuruluşlarının da kendilerine çeki düzen vermesinin önünü açacaktır.

Bu da nerden çıktı şimdi, ülke seçimi tartışıyor dediğinizi duyar gibiyim. Ama gündemin tersyüz olması için birkaç saatin bile yeterli olduğu bir atmosferde 24 saat çok uzun bir zaman dilimi...

Ne diyelim, görelim Mevlam neyler neylerse güzel eyler.

zihnicakir@gmail.com

@zihnicakir