24 Temmuz 2015

Terör ve koalisyon hesapları...

Memleket, birilerinin yana yakıla istediği gibi çözüm süreci öncesindeki eski huzursuz günlere döndü gibi. Son bir hafta içinde yaşananları alt alta koyduğunuzda aklı başında olan herkes, çözüm sürecini itibarsızlaştırmak ve Türkiye'yi Suriye ateşinin içine çekmek için elinden geleni yapanların amaçlarına ulaşmak üzere olduğunu düşünebilir.

Sonuç olarak, başta hükümet kanadı olmak üzere barışın önemini kavramış olanların ısrarla uzak durmaya çalıştığı durum adeta 'yılanın sevmediği ot' misali burnunun dibinde şimdi.

Bir kez daha anlaşıldı ki 'barış'ı savunmak daha meşakkatli ve daha fazla çaba sarf eden bir iş. Öyle ki çözüm sürecinin önemine inananların her olumlu ve pozitif tavrı ve açıklaması, süreç konusunda sürekli sorun çıkarıp, ayak direyen kesimlerce neredeyse 'korkaklık' olarak yorumlanır oldu. Günlük yaşamda da aynı değil midir? Siz ne kadar sakin, uyumlu, mülayim davranırsanız karşınızdaki uyumsuz tipler genellikle sizin korkak, sümsük olduğunuza inandırmaya çalışırlar etrafınızı.

Şimdi Türkiye, içten dıştan savaş meraklısı olanların bu ahlaksız tahriklerine daha fazla dayanamadı ve haklı olarak hava operasyonuyla DAEŞ'ı vurmaya, emniyet operasyonlarıyla da terörle bağlantılı kişileri etkisiz hale getirmeye başladı. Kuşku yok ki Türkiye'nin kendisini sürekli taciz eden, sessizliği karşısında kendini bir şey sanmaya başlayan terör örgütlerine karşı güvenliğini koruma hakkı var.  Burada akılda tutulması gereken savaşın nasıl bir dipsiz kuyu olduğu gerçeği. Bu göz ardı edilmeden TSK operasyonlarının en hızlı şekilde amaçlarına ulaşması Türkiye ve Suriye halklarının uzun soluklu güvenliği açısından çok daha mühim.

***

Hükümet, bir yandan DEAŞ ile PKK'nın terör eylemlerinin ve Paralelci teröristlerin karanlık planlarının engellenmesi için stratejiler geliştirip, tedbirler aldığı kritik güvenlik zirveler düzenlerken öte yandan yeni bir hükümet kurma çalışmalarını da sürdürüyor.

Başbakan Davutoğlu'na verilen hükümet kurma görevinin ilk temaslarından sonra MHP ve HDP'nin anlaşmış gibi koalisyonda yer almayacaklarını açıklamaları, eğer olacaksa koalisyonun AK Parti ile CHP arasında olmasını mecburi kılmış durumda.

Tabii ki AK Parti-CHP koalisyonunu 'en ideal' hükümet olarak gösteren kesimlerin, koalisyon çalışmalarını bu yöne kanalize etme çabaları da bunda etkili oldu. Şimdilik kapalı kapılar ardında ne türden pazarlıkların yapıldığını bilmiyoruz ama erken bir seçim olması durumunda şimdikinden daha iyi bir tablonun çıkmayacağını bilen bütün 'AK Parti karşıtları' ayaklarına gelen hükümet olma şansını kaçırmak istemiyorlar.

Bu noktada ilginç olan, CHP'nin son birkaç günde gösterdiği tavır. Koalisyon konusunda ılımlı ve sağduyulu olması gereken bir taraftayken, olaylar karşısında hükümet ortağı olacak bir partinin sorumluluğundan uzak davranabiliyor. Terör eylemlerin ardı ardına gündemi meşgul ettiği bu zor zamanı dahi AK Parti aleyhine kullanmaktan çekinmiyor ve hala hükümeti DEAŞ ile ilişkilendirme çabalarına ahlaksızca destek veriyor.

Öyle ki bazı vekilleri terör olaylarının AK Parti için hükümet kurmaktan kaçmanın fırsatı olacağını söyleyecek kadar ipin ucunu kaçırmış durumda. Oysa vekillerin iddia ettiklerinin aksine yaşanan terör olaylarından çıkarılacak bir siyasi rant asıl CHP'nin işine yarayabilir. 

E o zaman hükümet olma adına görüp görecekleri en iyi imkân ayaklarına gelmişken nasıl bu denli şımarık davranabiliyor CHP? Üst üste gelen terör eylemleriyle birlikte AK Parti'nin köşeye sıkışacağını düşünüyor olabilir mi? Hiç istenmeyen erken seçim olasılığını tamamen ortadan kaldırmak için de böyle bir istek kendi doğasında mantıklı. Bunalmış, yorulmuş bir AK Parti bir an önce koalisyon yapmaya mecbur kalabilir. Böyle bir düşüncenin tırnak ucu kadar ahlaki olmadığını söylemeye gerek yok.

CHP'nin 'bize mecbursunuz' havalarını Genel Sekreter Gürsel Tekin'in bu hafta Sözcü gazetesine yaptığı açıklamalarda da görmek mümkün. Bir koalisyon hükümeti kurulması halinde yapmak istediklerini 14 madde halinde kamuoyuna açıkladıklarını belirten Tekin, '14 madde demek, 14 bakanlık demektir. Sorunları ancak CHP'li bakanların bulunduğu bir hükümet aşabilir' diyor.

Yeni Hükümet kurulana kadar görevine devam edecek olan mevcut Hükümette toplam 21 tane bakanlık var. Dört Başbakan Yardımcısı ve Başbakan ile birlikte Kabine sayısı 26 oluyor. Gündemde olan yeni bakanlıklar kurma gibi bir plan gerçeklemezse CHP,  hâlihazırdaki Bakanlıkların %66'sını veya Kabinenin % 54'ünü istiyor.

Oysa kazanılan vekil sayısına baktığınızda CHP neredeyse AK Parti'nin yarısı kadar bir vekil sayısına sahip. Mevcut durumda bakanlıklar arasında doğru bir dağılım yapılsa CHP'nin alacağı bakanlık sayısı ancak 7 olabilir. Bu matematiksel gerçek ortadayken CHP'nin ukala tavrının ve lâubalî güvenin birden artmasının sebebi AK Parti'yi yoracak bir gündemin oluşması olamaz mı?

Bu olasılık olmasa neye istinaden AK Parti'nin onlara hem hak ettiğinin iki katı hem de muhtemel ki en stratejik bakanlıkları vermesi gerektiği komikliğini ciddi ciddi telaffuz edebiliyor CHP?

Sonuç olarak bir yandan ardı ardına yaşanan terör olayları öte yandan MHP ve hatta HDP'nin kafadan koalisyonu reddeden tavırlarına ilaveten AK Parti-CHP koalisyonu 'en iyisi' diyenlerin çoğalması, insanın aklına üst aklın 'en azından bir koalisyon olsun' hedefine kilitlendiğini gösteriyor.