Toplumsal ve Bireysel Gelişimin ve Bütünleşmenin Önemli Bir Koşulu: Farklılaşma
İnsan, anne karnından başlayarak ölüme kadar bir yolculuk yapar. Bu yolculuk sürecine psikolojide “gelişim” denilmektedir. İnsan bu dünyaya geldiği andan itibaren gelişim süreci, geri döndürülemez olarak devam eder. Gelişim sürecinin bir ürünü vardır. İnsan, varlığını sadece bu dünya ile sınarlarsa insanın sahip olacağı gelişimsel ürünleri; benlik, kimlik ve kişiliktir. İlahî dinlere göre ise varlığın alanı, doğum öncesini ve ölüm sonrasını da içine alarak genişlemektedir. Ayrıca gelişimsel ürünlerin niteliğine bağlı olarak bir değerlendirme söz konusudur: Sonsuz mutluluğun ya da mutsuzluğun elde edilmesi.
İnsan, yaşam alanının daraltılmasına ya da genişletilmesine
bakmaksızın gelişimsel ürünlere ulaşırken aslında farklılaşma sürecini de
yaşar. Farklılaşma sürecinin iki önemli
boyutu bulunmaktadır: Kişi içi ve kişiler arası farklılaşma. Farklılaşma
çok önemlidir. İnsanların trafikte ya da komşularıyla yaşadıkları küçük sorunlar
nedeniyle birbirlerini öldürmelerinde, çok yakın arkadaşların basit tartışmalarında
yaralayıcı ya da öldürücü tarzda kavga etmelerinde, gerek kişi içi gerekse
kişiler arası farklılaşamamalarının etkisi çok yakından görülür. Çünkü bu insanların duygusal yoğunluk
düzeyleri çok yüksek olmuş ve yaşadıkları olumsuzluk karşısında bunlar, sakin
kalamamışlar ve mantıksal hareket edememişlerdir. Peki, nedir bu farklılaşma?
Kişi içi farklılaşma, bireylerin duyguları ve düşünceleri arasında
bir denge oluşturmalarıdır; düşüncelerini duygularından kolaylıkla ayırt
edebilmeleridir. Kişi içi farklılaşmayı engelleyen pek çok etken vardır. Bunlardan
ilki; kişinin sıcak ve kabul edici bir aile atmosferinde ihtiyaçlarının karşılanmaması
ve gereken bakımı, desteği alamamasıdır. İkincisi bireyin kendi duygularını ve
düşüncelerini aile ortamında ifade edememesi, gereken ebeveyn onayını ve
kabulünü yaşayamamasıdır. Üçüncüsü, bireyin örseleyici deneyimler yaşamasıdır.
Dördüncüsü, bireyin anne ve baba desteğinden yoksun olarak işlevsel olmayan bir
özerkliğe sahip olmasıdır. Beşincisi ise, bireyin yaşanan olayların ve
durumların sonuçlarını savunmacı kötümser olarak yorumlamasıdır.
Kişiler arası farklılaşma, benliğin farklılaşması olarak ele
alınıp incelenmektedir. Kişiler arası
farklılaşma; bireyin hem yakınlığı hem de diğerlerinden bağımsız olmayı
deneyimleme yeterliliği olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca farklılaşma,
bireyin kimliğini kaybetmeden diğer insanlarla fiziksel ve yakın ilişkiler
içerisinde olmasıdır. Kişiler arası
farklılaşmayı engelleyen pek çok etken vardır. Bunlardan
ilki; bireyin kişiler arası ilişkilerde bağımlılık örüntülerine
sahip olmasıdır. İkincisi ise; bireyin araştırma, inceleme ve deneme yapmadan
karar vererek ipotekli kimlik oluşturmasıdır. Üçüncüsü, bireylerin
herhangi bir sorun durumunda insanlarla olan ilişkilerini koparmalarıdır.
Dördüncüsü, bireylerin duygusal tepki vermeleridir. Beşincisi ise, bireylerin
benmerkezci bir şekilde düşünme örüntüsüne sahip olmalarıdır.
Sağlıklı kişi içi farklılaşma için öncelikle duygularımızı ve düşüncelerimizi
birbirinden ayırt etmeyi öğrenmeliyiz. Psikoloji, duygu ve düşünce
becerilerinin öğretilmesini önermektedir. İkincisi, yaşanan sorunları
kişiselleştirmeden olaya ya da duruma çözülmesi gereken bir problem olarak
bakmaktır. Bu bakış açısının bir sonucu olarak, problem çözme becerilerini
kullanmaktır.
Kişiler arası farklılaşma için ise, öncelikle herkesin duygularını
ve düşüncelerini ifade etme haklarının olduğunu kabul etmeliyiz. Daha sonra, insanların bizden farklı düşünseler dahi duygularını
ve düşüncelerini ifade etmelerine izin vermeliyiz. İkincisi, kendi istek ve
beklentilerimiz ile karşımızdaki insanların isteklerini ve beklentilerini
birbirinden ayırt etmeliyiz. Üçüncüsü, farklılıklara ilişkin bakış açımızı
olumlu bir noktaya getirmeliyiz. Bunun için sanat bize rehber olmaktadır. Bu
noktada Hükümet Kadın filmindeki şu
repliği unutmamak gerekir: “Bu dünya, senden
olmayanlarla hoştur. Onların sana verdiği ilimlerle, kıymetlerle, gönüllerle
hoştur. Sadece senin gibiler değil, senden olmayan da çok yaşasın ki sen de
yaşa. Hele bir de onun gözüyle gör şu fani dünyayı. Herkes beyaz olsa, o zaman
beyazı fark edemezsin ki! Değil mi? Veyahut da siyah!
Beyaz en güzel siyahta belli eder kendini. Beni ben yapan yegâne şey, benden
olmayandır. O yoksa sen de yoksun. Ne anlamın kalır ne rengin belli olur, ne de
tadın.”
Eğer ahirete inanıyorsanız, gerek kişi içi gerekse kişiler arası
farklılaşma için; öncelikle dünyanın bir imtihan yeri olduğunu unutmayınız. İkincisi bu dünyada herkesin bize özel tepki vermediklerini,
yaptıkları ya da yapmadıkları ile ahiretteki kendi yerlerini hazırladıklarını
düşünmeliyiz. Üçüncüsü; doğru ve adil olmak, kısa süreli bir kayıp yaşatsa da
bunun uzun süreli kazandırdığını unutmamalıyız. Dördüncüsü gerçek ve mutlak
hesap görücünün biz olmadığını; yaşadığımız olumsuz duyguların ahirete işaret
ettiğini ve ancak ahiretteki mutlak adaletle bu duygularımızın dinebileceğini
aklımızdan çıkarmamalıyız. Beşincisi
ise, haksızlıklar karşısında hakkımızı ararken karşımızdaki insanların da
haklarının olduğunu; onların arkasından konuşmak, gıybet etmek gibi verdiğimiz
olumsuz tepkilerle kazanırken kaybeden olabileceğimizi sürekli hatırlamalıyız.
Sonuç olarak; insanın yaşadığı saniyeler, dakikalar ve saatler
biricik olmaları yönüyle çok önemlidir. İnsanı
incitmemek gerekir; çünkü bu dünyada her şey ayrılığa ve yokluğa gitmektedir. Toplumsal
ve bireysel açıdan medenîleşmenin, gelişmenin, bütünleşmenin ve her iki dünyada
mutlu olmanın yolu farklılaşmadır. Farklılaşma yolculuğumuzda başarılı olmamız
umuduyla…