18 Ağustos 2016

Türk Solu Metin Feyzioğlu Kadar Olamadı!

Fetullah Gülen hareketinin temel özelliği, cemaat ile ilgili olarak herkesin bir şekilde yapılan şeylerden az çok haberi olsa da bu hareketin gerçek niyeti konusunda hiç kimsenin tam olarak "karar" verememiş olmasıdır.

Öğrencilerin dershanelerde üniversitede hangi bölümleri okuyacağı konusunda yönlendirilmesi, üniversiteyi kazandıktan sonra kaldıkları yurtlarda yönlendirilmesi, sınavlara baskıyla çalıştırılmaları, soruların çalındığı, abilik ve ablalık sistemi, evliliklerin cemaat içi yapılması, ordunun yüzde bilmem kaçının cemaatten olduğu, HSYK'nın cemaatçilerle dolup taştığı, balyoz tutuklamalarını cemaatçi savcı, hakim ve polis üçgeninin yaptığı, cemaatin dinler arası diyalog adı altındaki uluslararası ilişkileri, uluslararası para akışı, Pensilvanya karargahının ABD senatörleriyle, gizli servisiyle ilişkileri, usulsüz, belgesiz himmet toplama, kurban bağışları, mitte cemaat yapılanması, (Emniyet Genel Müdür vekili Necati Altıntaş 2008 yılı başında yazdığı raporda İstihbarat Dairesi'nin yüzde doksanının F.Gülen Cemaati'nin elinde olduğunu ifade etmiş.) vs. Vs. Bu kadar emareye ve açıklamaya rağmen, herkesin FETÖ'nün asıl niyetinin ne olduğunu tam olarak anlaması 15 Temmuz darbe gecesi mümkün oldu. Yolsuzluğu soruşturma kisvesine büründürülen 17-25 Aralık operasyonu bile cemaatin ülkemiz için ne kadar tehlike arz ettiği konusunda pek çok kişiyi, özellikle de Ak Parti muarızlarını ikna edememişti.

FETÖ özellikle puslu havaları seviyor. Kendini gizlemeyi ve duruma, şartlara göre tavır almayı iyi biliyor. Örgüt bu puslu havayı sürdürmek için sıkça kullandığı cadı avı sloganında gördüğümüz gibi her tür propagandaya başvuruyor. Bu örgütün ne kadar tehlikeli olduğunu, devleti güç duruma düşürdüğünü ve milletin geleceğini çalmak istediğini Baro Başkan'ı Metin Feyzioğlu'nun son çıkışından bile anlayabilirsiniz. Geçmiş yıllarda yanılmıyorsam Danıştay'ın toplantısıydı, Sayın Cumhurbaşkanı'mıza olmadık bir üslupla hitap eden ve onun toplantıyı terk etmesine sebep olan Feyzioğlu bugün "Cumhurbaşkanı'mızın açıklamalarından sonra yüreğimiz ferahladı" diyor ve şöyle devam ediyor: "Zatialiniz bu darbe girişiminin püskürtülmesinde çok önemli bir görev yapmıştır. Kalkışmanın taktik hedefi Cumhurbaşkanı'mız, stratejik hedefi Cumhuriyetimizdir demiştik. Türkiye muhtemel bir iç savaşın eşiğinden düşmüştür. Ancak tehlike geçmemiştir." Feyzioğlu'nun sözlerini, saraya gitmem diye yeminler edenlerin darbe sonrası saraya gitmeleriyle birlikte okuyabilir ve devletin gerçekten de ne tür bir belayla karşı karşıya olduğunu kolayca anlayabilirsiniz. İktidar ve muhalefetin bu belayı savuşturmak için işbirliği yapmak dışında bir çaresi yoktur.

Türk solu ise Metin Feyzioğlu kadar bile olamadı. Metin Feyzioğlu kadar "yerli" olamadı. Tanklara karşı en önde onlar yürür diye beklerken her şeyi evlerindeki koltuklardan izlemeyi tercih ettiler. Bugün ülkemizde Kemalistler darbeye karşı çıkabiliyorken, solcuların karşı çıkamamış olması Türk solunun sefaletinden başka bir şeyi göstermiyor. Simon Critchley gibi bir solcumuz olsun isterdim elbet ama şartlar malum, bari Tayyip Erdoğan nefreti gözlerini bürümüş ve seçimle gelmiş Cumhurbaşkanı'ndan belki kurtuluruz ümidine kapılan darbesever solcularımız değil, darbeye karşı çıkan, darbeyle mücadele eden ilkeli solcularımız, sosyalistlerimiz olsaydı. Maalesef Oğuz Atayın tam da tespit ettiği gibi kendi halkına, milletine, dinine, diline, kültürüne, devletine tamamen yabancılaşmış bir solla karşı karşıyayız. Sabah akşam Batının ikinci sınıf sol entellektüellerinden Alain Badio okuyup, Badio'nun kendi dinsel kültürel geleneğindeki Aziz Pavlus'a neden döndüğünü, devrimci bilinci neden bir azizde bulduğunu - Nasıl bulduğu ayrı bir tartışma gerektirir - görmezden gelen bir solla karşı karşıyayız. Türkiye'de hangi solcu teorisinde İslami gelenekten bir Peygamber'in ya da din aliminin adını müspet şekilde ağzına alabilir? Alırsa ne olur?

Son gelişmeler özellikle de Erdoğan-Feyzioğlu buluşması gösteriyor ki, Cumhurbaşkanı ve Kemalistler işbirliği yaparak FETÖ'cüleri devletten tek tek temizleyecekler. Elbette bunun bir getirisi olacaktır Kemalist kesime. Hatta Feyzioğlu'nun çıkışı da bununla ilgili bir çıkar arayışından kaynaklı olabilir. Feyzioğlu sözlerinde yeteri kadar samimi olabilir de olmayabilir de. Bunu zaman gösterecek. Ama önemli olan bu hadisede nerede Nasıl bir konum aldığıdır.

Ben yine de Türkiye'de denge-denetleme sisteminin layıkıyla işleyebilmesi adına devlet yapısındaki kadrolaşmada, toplumun her kesimini temsil eden bir "çeşitlilik"i vurgulamaya devam etmek zorundayım. Devlet kimsenin eline geçemez, o hepimizin devleti. Ne FETÖ'cülerin, ne Kemalistlerin, ne AKP'nin, ne liberallerin ne de solun. Toplumun her kesiminden insanı temsil edebilir bir yapıda olmalıdır devlet. En azından onu bu yapıya kavuşturacak adımlar bir an önce atılmalıdır. Tabi ki asıl mesele Mit gibi hususi bir teşkilatın nasıl bir yapıya kavuşturulacağıdır.