05 Nisan 2018

Türk’ün mefhumu

 

Türk'ü bilmek ne demek?

Türk'ü bilginin hangi mertebesinde tanıyoruz?

Kendimizi tanıyarak bilmek de ne ola? Anlayarak bilemez miyiz, ya yaşayarak? Çok mu garip geldi? Türk mürüvvet, şecaat, sahavet ve melamettir, dediğimizde aslında ne deriz?

Varlığı bilmenin meratibi içinde gelenek ilme'l-yakin ayne'l-yakin hakka'l-yakin şeklinde kategoriler kurmuştur. Türk'ü bu meratib içinde ayni, zihni, lisani ve hatti tedriç içinde düşündüğümüzde bu adın varlığını nereden ve ne kadar tanıdığımızı tayin ve tespit mümkün olabilir. Neyin bildiğimizi bilmek için bilmeyi istediğimiz o şeyle ilgimizin hangi seviyede olduğunu bilmek fevkalade önemlidir. Buna dair bir miyarımızın olması da şarttır. İki kilo elma ver deriz. Bilgi neyle ölçülür? Bize Türkün kendisini tanıyan adamlar lazımdır. Alparslan vücudunda Türkü bilmekle Arnold Toynbee zihninde Türkü bilmek aynı şey midir?

Türkofobya üstadları, o ulaşılmaz oryantalistler içine bir sürü de çürük kelam kattıkları tariflerinde hatti yani yazılı ve lisani yani sözlü beyanlar içinde ancak ve ancak ilme'l-yakin düzeyinde Türk'e ancak bilgi düzeyinde bakabildiler. Hiç görmedikleri insanları kuyruklu boynuzlu şeytanlar olarak gösteren Haçlı kafası Türk'e ne kadar yaklaşabilmişti. Onların yazdıklarını okuyanların hali yazanlardan daha feci olacaktır. İşin daha tuhafı bizzat ruhu ve kanıyla Türk olanlar da onların bu tasvirlerine hayran olup ışığa koşan pervaneler gibi kendilerini buna göre tarife kalktılar. Ey minel garaib!

Türk'ün ruhunu, şiirini, türküsünü anlamaya yönelip zihinsel bir tasavvur halinde Türk'ü anlamaya çalışanlar ayne'l-yakin düzeyinde meseleye dokundular. Ama hala Türk onlar için zihinde şekillenen dokunmadıkları bir tasavvurdur. Türkçe'yi öğrenip, Türk ülkelerini gezip, yemeklerini yiyip gördüklerimizle Türk'ü zihnimizde ne kadar şekillendiririz, şekillendirdiler? Oryantalistik tasavvurun bilgi sınırını çizdiği bir çerçeveden yola çıkılmışsa hele bu mertebedeki zihinde yer alan Türk kavramının doğruluğunu siz varın hesap edin.

Türk'ün kendisi kendini bu çerçevede ne kadar tanıyor? Aynî olarak zatıyla bizatihi kendisi olarak hakka'l-yakin içinde Türk'ü anlayan var mıdır? Milliyetçilik falan değip ağız eğmek kolay elbette. Alparslan olup nizam ve adalet üzere olarak Türk olmak gerçeğini tadan var mıdır? Fatih olup Foynitsa'da bir ferman ile Türk olmak nasıldır? O ateşe girip yanıp bir çini gibi renklerine kavuşup çıkan var mıdır?  Kuşlar için vakıf kurmayı sağlayacak bir vicdanın ayniyeti nedir bilen var mı?

Bize bizi anlatan ne kadar bizden haberdar? Türk'ün müzelik bakiyelerine dokunarak görerek hissederek onu idrak ne kadar muhtemeldir. Türk müzelik bir malzeme midir? Fatih'in kılıcını eline almakla Fatih anlaşılır mı, hele de Fatih'e dair bir sürü ön yargınız varsa? Anlam arkeolojisine girmeden bir gazacı sultandan “cihadist” anlamlar çıkınca Türk kan döker gibi bir oryantalist imgeye ulaşmak çok da şaşırtıcı olmayacaktır. Oryantalistler için bilmek değil imgeler ve simgelerle anlamak vardır. Varlığa ayna naifliğiyle bakmak onun suretini görmekten öteye bizi götürmez. İlme'l-yakin mertebesidir bu.

Türkün özü nedir? Türk'e maddi şartlarda bakmak Türklüğü görmek için kâfi değildir. Öz nerde? Olmayan Türk'e bakmak hayali bir bakışla idrakimize kelepçe vurmuş oluruz. Ayne'l-yakin olmak kütüphaneler dolusu yazma ile ülkelerinde yüksek burslarla var olmak Türk'ü görmek demek midir? Vehimlerimize delil arayarak bunu yapıyorsak hele iş hepten karışacaktır.

Şimdi çuvaldızı kendimize batıralım. Hakka'l-yakin Türk'ü bilen?? Bizler Türkler ilme'l-yakin düzeyinde bile bihaber olduğumuz kendimizi tanımdan aciziz. Bilenler varsa affetsinler. Yabancılaşma budur işte aynada baktığımızda bizden hakka'l-yakin neliğimiz görünmez olmuş, göremez olmuşsak orada büyük bir uçurum var demektir; kendimizle aramızdaki büyük uçurum. Kültür okumaları yaparak bu açığı ne kadar kaparız; bunları yazanlar kimler? Türk lafzıyla mefhumu karışmış bir haldedir. Biz aktüel Türkler zihni ve ayni çerçevemizdeki gerçekle ile tartılınca neredeyiz? Manamızdaki mazmun ve öz bizde aşikâr mıdır? Göründüğümüz olduğumuz mudur? Yerini ve yolunu şaşırmış her varoluş melezleşmeye ve yamama bilince mahkûmdur.

Olduğumuz şey davrandığımızdır, olduğunu iddia ettiğimiz değildir. Yakin olmak yabancılaşmanın mefhumu muhalifidir. Bunun mertebesini bilmek ise işin seyrini kavramaktır. Mefhumlarımızın tozunu almadan mevcuda yerleşmek zordur.

Türk'ü ne kadar biliyoruz? Bunu İslam vs ile ilgili bildiğimizi düşündüğümüz, sandığımız konularda da bir miyar olarak değerlendirmek mümkündür. Bunun için önce düşünmeyi düşünelim, takdim edilen çerçevede neredeyiz bakalım teşhis olmadan tamir muhaldir. Türkün hakikati mefhumunu dürüst ve akli çerçevede tayin ile mümkün olacaktır.

İddialı naçiz bir tespit: Türküler Türk'ün hakka'l-yakin çerçevesine yaklaşmanın imkânı gibidir. Âşık Veysel, Bayramlarda düğünlerde Toplantıda yığınlarda Sıkılınca dar günlerde Türk'üz türkü çağırırız demişti.

Ötesi esatirü'l-evvelin…

Vesselam