24 Temmuz 2017

Türkiye’nin ekonomik istikrar sorunları ve izlenen politikaları

24 Ocak kararları 1980'de  yeni  bir ekonomik kalkınma anlayışı ile, kapital sistemle entegre olma yolunda temel dönüşler taşımaktadır. 1980 öncesi dönemi, artan işsizlik, dış ödemeler dengesi sorunu, aşırı fiyat artışı, giderek büyüyen dış ticaret açığı azalan yatırım ve üretim düzeyi oluşmuş. Bunların nedenlerini, sistem öğretisini öğrenip öğretenlerin açıklamaları ise; Tasarruf düşüklüğü, Bütçe gelirlerinin azalması, Kamu finansmanında merkez bankasının rolünün artması, artan kamu harcamalarının sağlam kaynaklarla finanse edilememesi olarak ortaya koydular. 1980 24 Ocak istikrar politikası Yeni bir ekonomik anlayışla istikrarsızlığın parasal bir sorun   olduğu ve  çözümün parasal  politikalarla piyasa  mekanizmasına ağırlık vererek devletin ekonomik faaliyetlerden etkinliği kırılmış ve şu kararları alındı;1-kamu kesiminin sınırlandırılması 2-ücretlerin sınırlandırılması 3-yüksek faiz oranları 4-serbest döviz kuru 5-ihracatın arttırılması.  1980 politikaları dışa açılım kredilerle oldu. Borçlanma ile yapısal ekonomik dengeler dış güçler tarafından  kontrol edilir hale getirildi. Yüksek faiz ve  ücretlerin sınırlandırılması ile toplum tabanında talep daralması  mal ve hizmetlerde döviz getirenlerin etkinliği arttı. Ücretlerdeki daralma alım gücünü kısınca üretim kısılarak işsizliğe yol açtı. İşsizlik, enflasyon bir ikiz kardeş gibi olunca, faiz politikaları ile çözüm aranılması hazinenin  merkez bankasından sürekli borç alması ve ödememesi parasal  politika sorunlarını tetikledi. Bu yeni ekonomik modelin temel amacı ihracatı arttırmak olup, hayali ihracat kavramını Türk ekonomisinin iktisadi hayatına bu dönemde kazandırıldı. Hedeflenen ödemeler dengesindeki açığı, zararı ortadan kaldırma çalışmaları başarılı olamayıp artan oranda büyüdü

5 Nisan istikrar programı: 1980  istikrar politikaları  artık kamu iç borçlanmasını çeviremez hale gelmiş, iç borç faizleri rekor  kırar hale çıkmıştı. Dış borç da sürekli İMF gözetiminde arttırılmış, borcu borçla  çevirmeye başlanmış. Oysa ki her şey iyi olacaktı. Dış ticaret zararının sürekli artması, döviz rezervlerini  iflas edecek noktaya doğru sürüklemiş. Yüksek enflasyonun gelir düzeyindeki adaletsizlikleri azdırarak hızlandırmış. Devletin kamudaki etkinliği 1980 politikaları ile dışa açılım adı ile kırılınca, devlet yatırım yapamaz hale gelmiş. Özel sektörün faizden beslenerek yatırımlardan çekilmesi, işsizliği arttırmış ve makro düzeyde  ekonomi sarsılmıştır. Faizlerin çok yükselmesi üç haneli enflasyon rakamlarının görülmesine neden olmuştur. Yatırım ortamı neredeyse tamamen yok olmuş, elinde avucunda üç beş kuruşu olan yüksek faizlerle faize yatırarak ekonomiyi alınan politika kararları ile çıkmaz hale getirmişlerdir.

Yine bir istikrar adı altında  kararlar 5 Nisan 1994 de açıklanmış. O kararlar  şunlardı:

1-Merkez bankasının yeniden yapılanması( para basma yetkisinin tamamen süresiz kendisine verilmesi) Kamu İktisadi Teşekküllerinde yüksek oranında zam yapılması, Kamu iktisadi Teşekküllerin özelleştirilmesi ve kapatılması, tarım alımlarının daraltılması, desteklemelerin daraltılması, maaş ve ücret artışlarının bütçe ödeneklerinde daraltılması, azaltılması, % 138.9 oranında devalüasyon, vergilerin yükseltilmesi. Sonuç itibari ile mevcut borca dayalı para yapısından dolayı, enflasyon düşürülememiş, enflasyon  iç piyasadaki alım gücünün  son derece düşmesi ekonomik durgunlukla  etkilenmiş, kamu açıkları sürekli artmış, sürekli bir borçlanma gereği oluşturulmuş ve bu kısa vadeli borçlanmalara kaymıştır. Enflasyonla mücadele programı  adı altında,  sıkı maliye  politikaları( vergi toplama), yapısal reform( özelleştirme peşkeşleri), döviz kurlarının hedeflenen enflasyona göre  önceden belirlenmesi. Neticede para sistemi değişmediği için öğretilmiş sistem ancak her öğretisi ile sorun oluşturmaya devam etmiştir.

Güçlü ekonomiye geçiş (Kasım 2000- Şubat 2001 )1980 den buyana artarak büyüyen ekonomik kiriz ve her defasında istikrar paketleri adı altında oluşturulmuş istikrarsızlıkları bu kez güçlü ekonomi ye geçiş adı altında ithal edilmiş bir  Kemal DERVİŞ ile ekonomi kurtarılmaya çalışıldı. Oysa gerçek amaç ekonominin kurtarılması değil, uluslararası  kapital para kredi sistemine  iyice eklemlenmesiydi.  Bu da başarıldı.

 

Bugün hala devam eden bu güçlü ekonomiye geçiş  şunları hedefledi; Dalgalı kur sistemi  içinde enflasyonla mücadele( boğuşma/ bitirme değil). Bankacılık da yeni yapılanma( küresel bankacılık sistemine eklemlenme). Reel sektör ile bankacılık arasında sağlıklı ilişki kurulması( kamu bitirildi sıra  özel sektöre gelmişti ve bu ilişki yüksek faizli kredi verme şekli ile  artık özel sektör borçlandırılarak bugün 300 milyar dolar üzeri borç  oluşturuldu. Kamu finansman(borçlandırılma) güçlendirilmesi yapıldı. Uygulanan politikalar; sürdürülebilir büyüme için yapısal reform adı altında sürdürülebilir  borç politikası uygulandı. İMF önerisi olan bu politikalar şu sonuçları verdi; Sermaye  çıkışı tersine döndü (faizlerin cazip hale getirilmesi). Emeğin ucuzlaması ile  özel sektöre ucuz köle, özel sektör gücünü arttırmış, büyüme  pozitife dönmüş.

Türkiye'de  hükumetlerin  ısrarla uyguladığı borca dayalı para sistemi yüzünden; 2017 Ç1' de 412.4 milyar$ borca ulaşılmış olup, Kemal Derviş uzantılı politikalarla,  kısa vadede 102.2 milyar $ ödemeyle karşı karşıyayız. Özel sektörün 85.6 milyar $ olan kısa vade ödemesi, yeterli döviz olmadığından beklenen turizm döviz gelirlerinin bu düzeyde olmayışı, sıcak para çekmek için yine faiz oranları yükseltilecektir. Borç, yüksek faizle yeniden borçla ödenecektir.

Bizde soruyoruz; peki bu nereye kadar sürecek ?