30 Nisan 2015

Türkiye’ye karşı Arap ordusu ve İran!

Lozan prangalarından kurtulmaya çalışan Türkiye, kendini bölgenin efendileri olarak gören İngilizleri hayli tedirgin ediyor.

İngilizlere Almanları, Fransızları, İran'ı, Körfez ülkelerini, Mısır'ı, İsrail'i de eklemek zorundayız. Daha üst bir bakışla, bu ülkeler ve rejimlerinin üstündeki küresel kargaları da…

Yemendeki Zeydiye mezhebi mensubu Husiler, aslında Şiilerden çok Sünnilere daha yakın. Kimilerinin iddia ettiği gibi, olup biten, savaşçılar açısından bir Şii-Sünni çatışması değil, cehalet ve ahmaklık savaşı.

Bölgede silahlı unsurların lideri konumundakiler, tıpkı DEAŞ örneğinde olduğu gibi, İngilizler adına çalışan kuklalar.

Dizayn edilmesinin üzerinden 100 yıl geçen bölgenin, ikinci yüzyılda başkalarınca ve özellikle de Türkiye tarafından yeni bir şekle sokulma düşüncesi bile, adamları çılgına çeviriyor.

Arap halklarının Türkiye'ye yönelik sevgi ve ilgisi, hem kendi rejimlerini, hem de batıyı tedirgin ediyor. Bunlar ve daha pek çok kürsel gerekçe, bölgeyi her geçen gün daha bir kargaşa iklimine sürüklüyor.

1910'larda Müslüman Arapları, Müslüman Türklere karşı kışkırtan karanlık el kim ise, bugün Yemende, Suriye'de, Irak'ta, Afganistan'da, Kenya'da, Somali'de kardeşi kardeşe kırdıranlar da aynı el.

Bu ateşin plan ve silahı batıdan, parası ise petrol kaynakları üzerinde halkına efendilik, küresel mafyaya ise kölelik eden körfezin aşağılık liderlerinden... Akan kan ve kendi kanında boğulansa, mazlum bölge halkları.

Tıpkı Vahhabi yönetimle kutsî topraklarda Hz Peygamber'den Osmanlı'ya dek ne kadar manevi ve kültürel değeri olan iz ve eser yok edilmiş ise, bu kanlı süreçte de kültürel miras ile halkın seçkinleri yok ediliyor. Hem tarih, hem de petrol yeniden yağmalanıyor.

Geçtiğimiz haftalarda, batıda NATO gibi dünyanın en güçlü ittifakı varken, Arapları tuzağa düşürmek için bir de “AB ordusu” kurulması fikri ortaya atıldı.

Bu fikir daha tartışılmadan, körfez ülkeleri Yemen'e müdahale etti. Müdahalenin ilk günlerinde ise Arap Birliği Mısır'da toplanarak, “Arap ordusu” kurulması konusunda mutabakata vardı.

Mısır'ın büyük sevinç duyduğu bu ordu, İsrail'i hiç tedirgin etmedi. Aslında bunda bir ilginçlikte yoktu.

Zira bu ordunun amacı, Türkiye'yi İran, Araplar, Ermenistan, İsrail, Mısır, AB ile kuşatma altına almak...

İsteniyor ki, Türkiye yeniden şaha kalkmasın, eski günler geri gelmesin. At gibi asil bir hayvanın etiyle beslenmiş bir kavmi, leş yiyen akbaba ile melezlenen hibrit tavuklarla beslemek boşuna mı sanıyorsunuz?

Türkiye'nin yeniden İslam dünyası ve bölge lideri olmasını, Sudan, Somali, Kenya, Cibuti gibi ülkelerdeki çalışmalarını, bölge halklarının Osmanlının yıkılışından bu yana yüreklerinde sakladıkları kardeşliğin yeniden tesisini engellemek için var güçleriyle çalışıyorlar. Bittabi despotik kukla Arap rejimlerini korumak için de…

İran'ın P5+1 ülkeleri ile anlaşması üzerine, bölgede daha da artan İran korkusu, bu ordunun kurulmasının nedenlerinden bir diğeri. Atlanmaması gereken ayrıntı ise, ortak fikrinin bu beyinsiz diktatörlere ait değil, aksine batıdan gelen bir talimat olması.

Sabah yazarı Şeref Oğuz'un, İran ile P5+1 ülkeleri arasındaki mutabakat sonrasında kaleme aldığı yazısında iddia ettiği gibi, “Türkiye'nin geç kaldığı, atı alanın çoktan Tahran'ı geçtiği” fikri doğru değil...

Türkiye, İran'a ne kadar yardımcı olsa ve ne kadar yaklaşsa da, bu ülkedeki fanatik mezhepçilerin gözünde hiçbir zaman dost ve müttefik olamaz. Onların akıllarını örten kinleri, öz düşmanlarını, Türkiye'ye tercih etmelerinin önündeki en büyük engel...

Ayrıca güçlü bir Türkiye, İngiltere ve küresel mafyanın körfezdeki beyinsiz kukla valileri kadar, İran'daki taassupkâr mezhepçiler içinde büyük bir “tehdit!”

Halk Bankası'nın başına gelenler, Türkiye'nin İran'la geliştirdiği ilişkiler yüzünden değil mi? Türkiye ve bölge ülkelerine, David Cohen boşuna mı geldi gitti?

Muhteşem tespitlerin sahibi İbn-i Haldun'a rahmet olsun! O'na göre dünya, yüz yılda bir yeniden inşa yahut ihya olur. İşte şimdi özellikle bölgemiz için bunun tam vakti…

Günümüzde medenî bir siyasetin olmadığı aşikâr... Bu yüzden ne irfandan, ne de burhandan söz edilebilir. Bunu yapacaksa, yine geçmişte ümranı inşa eden Osmanlı'nın torunları yapacak. Zira başka bir yerden ışık gözükmüyor.

İyi bir gelecek asla demokrasi denilen masalla inşa edilemez. Böyle deyince, bazı kötü niyetli aklı ermezler başka bir tevile yeltenebilirler. Bilinmelidir ki, gayri meşru bir yöntemden değil, aksine demokrasiden daha meşru ve ahlaklı bir yoldan söz ediyoruz.

O da, eşitlik değil adalet, uygarlık değil medeniyet, terör, kan ve gözyaşı değil hakça paylaşım, hakka hukuka tecavüz değil adil paylaşım, bilim değil ilim ve ahlakla bezenmiş bilim, ekonomik büyüklük değil vicdan ve ahlakî gelişmişlik, kısaca demokrasiden öte insanî değerlerin yeniden ihyası.

Biz bunu yapabilecek ruh ve inanca sahibiz. Eksiğimiz irade, azim ve doğru kişi tercihi…

Bizimkiler, öz geçmişleri sanallık ve yalanlarla dolu, her devrin adamı, zaaflarının esiri adamlar yerine, şahsiyetli kimselerle çalışmayı denediklerinde elbette bunu da başarırlar!