23 Şubat 2016

Üniversiteyi düşünmek 3

Üniversiteyi düşünmeye devam ediyoruz. “Millet ruhunu yapan eğitimdir. Eğitimin düşmesi millet ruhunu yerlere serer. Eğitime değer vermeyiş millet ruhunun yıkılışını hazırlar. Eğitim hangi yönde yürürse millet ruhu da onun arkasından gider. Şu halde millet, maarifi demektir. Fertte olduğu gibi millet vücudunda da iki unsur birleşmiş bulunur. Biri verasetle ecdattan getirdiği, öbürü maarifle getirdiği eğitimdir.” tespitleriyle Nurettin Topçu eğitim felsefesine dair genel bir çerçeve çizer. Millet, okulu kadardır; okul da bir millet olmak durumundadır. Bu sebeple eğitim ve ona dair kurumlar bu bakımdan bir milletin hayat damarları mesabesindedirler.

Üniversiteler, hayatın zaman ve şartlar muvacehesinde yeniden ve yeniden okunduğu kurumlar olmalıdır. Buralar bilim sevgisi ve buna dair isteğin kurumlaşarak millete hizmet sunulan yerler olarak kâinattaki gerçekliğin değişik yönlerini onun var olduğunca anlamak ve onun dileğindeki özü idrak ile kendini inşa etmenin kurumları olmak durumundadırlar. Bu yolla bilim vasıtasıyla kâinattan alınan bilginin umumi ile müstağni olan zihinler kayıtlardan kurtularak hakikate ve sonsuza istinat ederek dün-bugün-gelecek perspektifinde bir var olmak imkânını millete sunabilirler.

Nurettin Topçu Türkiye'nin Maarif Davası eserinde, “Millî mektebimiz ne medresedir, ne de çeşitli kozmopolit unsurların karışığı olan bugünkü mekteptir. Müslüman Türkün mektebi, maarif, metafizik ve ahlâk prensiple­rini Kur'an'dan alarak Anadolu insanının ruh yapısına serpen ve orada besleyen, insanlığın üç bin yıllık kültür ağacının asrımızdaki yemişlerini toplayacak evrensel bir ruh ve ahlâk cihazı olacaktır.” tespitleriyle hayalindeki üniversitenin yatay ve dikey muhtevası hakkında fikir verir.

Üniversite için takdime gayret edine ilkeler cümlesinde yine insani, akademik ve ahlaki bağlamdaki izahta 3Ö olarak kısaltılan kısma geçilecek olursa burada da bazı ilkeler ve buna dair eylem halleri ortaya konulacaktır.

İlkeler kavramların hayata yansıyan pratikleridir. Ortaya çıkan diğer şeyler bu ilkenin teferruatı veya yansıması olarak ortaya çıkar. Bu süreç kurumsallaşma düzeyine kadar gidebilir. İncelendiğinde her kurumun bir ilkeye karşılık geldiği de görülecektir. Temel düşünce unsuru olan bu kavramlar, kendilerinin türetilmesi ile hayata dair çerçeveleri kurarlar. Bu bakımdan umranda kavramlar belirlenip ilkeler tespit edilmesi hayatidir. Zira bütün çerçeve bunlardaki muhtevaya göre şekillenecektir. Bu bakımdan değerlendirmemizde öncelikli olarak insani yönün ilkesi olarak öngörülebilirlik kavramı ortaya çıkar. Bir üniversitede her aşamada öngörülebilir bir yapının söz konusu olmalıdır. Bu ilkenin ima ettiği iki yön vardır. Birincisi planlaması doğru yapılmış bir çalışma cetvelidir. Bu teknik bir mesele olmak hasebiyle yöneticiler ve uygulayıcılar harmonisinde gerçekleşecektir. Bunun daha bireysel olan yanı ise kişilerin gelecek kaygısı taşımadan, özlük haklarına dair derin kaygılara düşmeden, yarın ne olacağının baskısı ile hareket etmeden kendisini akademik faaliyete verebileceği psikolojik bir ortamın varlığı meselesidir. Bu son derece önemli ve gerekli bir durumdur. Bir medeniyet/umran geleceğe dair öngörülebilir teklifler sunmuyorsa kapsayıcı olamayacaktır. Bunun gibi bir kurumda eğer öngörülebilir bir takım çalışma planları ve bireysel çalışma imkânları söz konusu değilse orada akademi değil memuriyet başlayacaktır.

İlkelerin diğer yönünü oluşturan akademik veçhenin ana temaları özgürlük ve özgünlük olmalıdır. Akademik bir ortamda öngörülemezlik karmaşası içinde şahsi bekası adına telaş yaşayan bir akademik zihnin millet ve memleket lehine hür düşünce ile fikir üretmesi ve ürün vermesi zordur. Bu husus özellikle sosyal bilimciler açısından söz konusudur. Fen Bilimlerinde bu konu daha somut alanla uğraşılması münasebetiyle sorun göstermez. Lakin hayata ve insana dair bilgi üretmekle mükellef akademik ortamın bu manada kendisini başına bir şeyler geleceği endişesiyle içine kapatması o kişiyi yüksek öğretmen konumuna indirger. Burada özgürlük kavramının suiistimal edilmemesi hususu da kayıt edilmelidir. Bunun söz konusu olduğu ortamda artık akademik çalışmalarda özgünlük beklentisine girilebilir. Çağının üretilmiş bilgisini taklit ve tercüme ile tekrarlayan bir ortamda geleceği kurabilecek bir üniversiteden söz edilmesi mümkün değildir. Bu bakımdan özgünlük ilkesi üniversiteden beklenecek akademik içerisinde öncelikli bir yerde olmalıdır. Ancak özgür ve özgün bir ortamda bölge ve küre çapında bilgi üretimi bekleyebileceğimiz bir üniversite ve akademik hayata kavuşabiliriz. Bunlar üzerine daha çok kelam edilebilir ama zannımızca mefhum erbabınca malum olmuştur.

İlkeler bazında insani ve akademik yaklaşımları tamamlayan ve halkayı bütünleştiren ahlaki ilkenin buradaki kavramı ötekileştirmeyen bir yaklaşım ve tutumun gereği konusudur. Bir akademik bünyede bulunan tüm fertler kurum ile iş tanımları münasebetiyle alakalıdırlar. Mesul oldukları şey bu manada vermeleri gereken hizmet ve fayda ile sınırlıdır. Onun dışındaki tüm şahsi ve toplumsal kimlikleri kendilerini ilgilendirir. Bu açıdan öngörülebilir bir insani ortamın en büyük teminatlarından birisi ötekileştirmenin olmadığı bir akademik ortamın sağlanmasıdır. Kişiler ne olduklarından değil ne yaptıkları ya da yapmadıklarından sorumlu olmalıdırlar. Bir gün bu düzeyde insana bakacak zihni ferasete erildiğinde bu topraklar için yeniden ümitlenmeye başlayabiliriz.

Umran bir tahavvül/dönüşün neticesidir. Bir millet kendi umranını devlet ve şehirlerinde kurduğu hayat ile tesis eder. Bu cümleden eğitim ve ona dairlerin, gelişmiş olması değil zira bu kavram son dönem modernleşme tarihimizin kafamıza çaktığı bir çivi, zihnimize giydirilmiş bir deli gömleği gibidir, bundan ziyade olması gerekene uygun olan bir yapı göstermesi gerekir. Milli Eğitim bu bakımdan kozmopolitizme feda edilmiş yerelin ve evrenselin unsurlarını doğru bir halita haline getirememiş bir eğitim felsefesi ve kurumlaşması millete yük olmak ve memur yetiştirmek dışından fazla bir değer gösteremeyecektir. Nihayet son ilke cümlesi olan 3T ve 3E ile üniversiteye dair düşünceler sona erecek olsa da üniversite davamız daha çok uzun seneler sürecek gibidir.