01 Mart 2016

Üniversiteyi düşünmek 4

Bilgisize devlet ve mutluluk (kut) gelirse, halkın arasına fesat girer ve bu da memleket için öldürücü bir felaket olur. Yusuf Has Hacip

Gelecek tasavvurumuzda kürede sözümüz olsun, yeni sözler söyleyelim diliyorsak, söyleyecek çok sözümüz varsa, üniversitemizin yerel ve küreye dair makul ve makbul kelamı olmalıdır. Değilse taklitlerle malul, sözü kendine bile yetmeyen hatta Türkçe ile bilim yapılmaz derekesinden düşen ve kendine bakan bir zihin kırılmasının ötesine geçilemeyecektir.

Nurettin Topçu, yine Türkiye'nin Maarif Davası eserinde, “Bir mektep ki bizi kendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizin ahlâkî değeri olduğunu tanıtsın; hayâya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin; her ferdimizi milletimizin tarihi içinde aratsın; vicdanlarımıza her an Allah'ın huzurunda yaşamayı öğretsin.” sözleriyle eğitimin yuvası olacak eğitim kurumlarından beklenen esasa temas etmişti.

Üniversiteler mütehassıs yetiştiren en üst derecede eğitim kurumlarıdır. Temel eğitimde yetenekleri belirlenen ve yönlenen genç burada kendisinin gelecekte birey, toplum ve insanlık adına vereceği hizmetin esas bilgi ve yeteneklerini alır. Bunun en önemli üç unsurundan ilk ikisi kurum ve öğrenci ise üçüncüsü eğitimi veren öğretim kadrosudur. Aristo dört sebep teorisinde fâil, maddî, sûrî ve gâî amillerden bahseder. Onun kavramlaştırmasında, İbn Haldun'la birleştirerek, bir “umran” bu dört amilin esasında teşekkül eder. Burada bir akademik planlayıcı (fail sebep) üniversiteye (maddi sebep) bir amaca göre (gâî sebep) bir şekil (sûrî) verir. Burada amaç tüm diğer sebeplerin aslında çalışma plan ve ahlakını da belirler sanki. Bir nicedir umran kurmaya dair asabiyemizi kaybettiğimizden felsefî/hikemî düşünme yeteneğimizde kayboldu, hayal kuramıyoruz artık ve bunu gerçekleştiremiyor. Üniversitenin amacı ne? Bu öğretim üyelerinde birliktelik duygu ve ortak çalışma azmi geliştiriyor mu?

Üniversiteye dair ilkelerin sonuncusunu 3T olarak ifade ediyoruz. Milletin üniversitesinde bulunması faydaya yol açacağını düşündüğümüz ilkeler mecmuasının son grubunu böylece ifade etmiş olacağız. Evvelce de ifade ettiğimiz gibi bu ilkeler insani, akademik ve ahlaki bakış çerçevesinde ortaya konulacaktır.

İlkelerin ilki olan insani yaklaşımın erdemi temsil olmalıdır. İnsan intisapla sosyal hayatını sürdüren bir varlıktır. Tek başına yaşayamayacağından, medeni tabiatlı olması hasebiyle her zaman psikolojik ve sosyolojik düzeyde var oluşunu kendisi müntesip kıldıklarıyla gerçekleştiren insanın temsil meselesi bu bakımdan insani düzeyde bir ilkedir. Ferd olarak insan kendisinin temsilini bulduğu yerlerde kendisini gerçekleştirir. Dini ve milli düzeyde başlayan bu intisaplar bireysel tercihlere kadar bir düzlemde gerçekleşir. Bu bakımdan temsil edilmediğini düşündüğü yerde insanın en fazla menfaat duygusu ötesinde ortama katacağı bir değer olamaz. Bu bakımdan kendisine dairleri yaşamadığı bir ortama yabancılaşan insan, ortamla iletişimi kopararak verimli olamaz ve fayda ilkesi de bu süreçte gerçekleşemez. Bu bakımdan üniversitelerde akademik ve idari düzeyde iş tanımına uygun bir temsilin söz konusu olması verimliliği ve kurumsal iletişimi arttıracaktır.

İlkeler cümlesinden olarak ikinci olarak akademik boyuttaki erdem takdir ilkesidir. Çalışmaların değer görmediği, sair yakınlıkların daha öne çıktığı bir ortamın akademik bir içeriğinden bahsetmek zamanla zorlaşır. Bu bakımdan son zamanlar YÖK'nun akademik teşvik uygulamasıyla başlattığı ve benzeri çalışmaların artarak sürmesi gerekir. Maddi doyum ise bu işin başlangıcı olacaktır. Malum iktisadi düzey bir toplumda zihniyetin en temel ve en altıdır. Burada kar zarar/ucuz pahalı hesabı yapılır. Bu bakımdan ilmi düzeyde doğru ve yanlışlar bir üstü düzey olarak ortaya çıkar, bunu estetik düzeyde güzellik ve nihayet ahlaki seviye takip eder. Bu bakımdan takdirin sadece maddi boyutta olmayıp değişik seviyelerde devam etmesi, en önemlisi ise üniversite içinde başarının şeffaf ve adil bir bakış ile takdiri önemlidir.

İlkeler cümlesinde ahlaki olanın erdemi tarafsız olmalıdır. Bir yönetim şeffaf ve açık değilse kurumdakiler adil bir temsil ve takdir hissetmiyorlarsa o kurumun kendisinden beklenen çıktıları vermesi muhaldir. Ahlaken tarafsız olamayan bir yapının akademik ve insani içeriklerinin gerçekleşmesi çok zordur. Bu bakımdan değişik yazılarda bahsedilen 3E, 3F, 3Ö ve nihayet 3 T ilkeleri taşıdıkları insani, akademik ve ahlaki içerikle düşünülerek kurumsal bir zemin bunlar üzerinden kurulabilir. Felsefesi ve kavramları olmayan hiçbir sosyal bünyenin kendisini gerçekleştirmesi, tutarlı bir yapı göstermesi, aklı hâkim bir ilke haline getirmesi, bilgiyi temel bir unsur kılması zordur.  Umranımızın baş eserlerinden Kutadgu Bilig'de “Dünyada bilgiden daha aziz ne var; bilgisiz denmesi, insan için ağır hakarettir. Ömrünü tecrübeyle geçirmiş, bilgili kişi, ne der, dinle: Bilgisiz başköşede yer bulursa, başköşe eşik ve eşik de başköşe sayılır. Eğer bilgeye eşikte bir yer rastlarsa, o eşik başköşeden daha iyi ve yüksek olur. Bütün bu saygı yalnızca bilgi içindir; dünyada yeri gerek başköşe, gerek eşik olsun” denilirken asırlar ötesinden kast edilen de budur.

Cemil Meriç, Bu Ülke'de “Çarpışan iki medeniyet var: Türk-İslâm medeniyeti bin yıl fetihler yapmış, belli ölçüleri, belli zaferleri, belli başarıları var. İhtiyarlamış. Hıristiyan Batı medeniyeti hem temelinde, hem de içtimaî yapısında farklı ve başka. Bence en esaslı fark insana bakışlarında. Osmanlı için insan uluhiyetin nusha-yi suğrası. Mukaddes ve muhterem. Servet ve mevki gibi tesâdüfî tefavütlerin dışında bir insan haysiyeti var. Batıda yok bu. Batı evvela kendi insanına karşı zalim. Batı'nın tarihi, bir sınıf kavgası tarihi, doğru. Bu egoizm, coğrafî hudutların dışında büsbütün azgınlaşıyor. Avrupa, insanı tabiatın bir parçası saymaktadır. Dış dünyayı kaprislerine alet eden Batı, insanı da aynı muameleye tâbi tutar.” tespitleriyle insana bakış açısındaki nüansı anlatır.

Biz milli okulumuza bunu yansıtabildik mi?, kendi ruhumuza kavuşacak, temiz yürekler yetiştirecek ve bundaki evrensel güzelliği herkese teklif edecek ve alemin derdini dert edinecek bir akıl ve dil üretebildik mi? 21. asırda Milli Üniversitemiz, üzerinde düşünülmüş kavramlar, bunlara dair ilkeler ve bunlardan üretilmiş kanunlarla idare ve idame edilmelidir. Liyakatin hepsinin özünde olması gereğini ifade ise zait kelam olacaktır. Kendi kendimizi düşünmeye başlamadıkça kendimiz gibi düşünmeye başlayamayacağız. Kes yapıştır düşüncelerle kes yapıştır hayatlarımız devam edecektir.