23 Mart 2016

Unutulmuş Kahraman: Osman Nuri Koçtürk

Komünist mütefekkirler her daim dini “toplumun düşünme mekanizmalarını işlevsizleştiren” bir afyon olarak gördüler. Lâkin birçoğu çeşitli makalelerde zamanla bilimin yeni bir insanlık dini olacağını ve daha da kötüsü kilisenin yerini akademinin, papazın yerini de bilim adamının alacağını umutsuzca ifade ediyorlardı. Haksız çıkmadılar, bugün insanlık en hayâtî tutumlarını üniversitenin tercihlerine bıraktılar ve bugün isminin önünde profesör olan kişiler sanki hakikatin ana kaynağı konumunda. Oysa Akademi ve bilim adamı! gücünü artırdıkça insanlık kendini insan eden her bir unsuru kaybetmeme azmini artırıyor. Garip olan din ve dinler insanın fıtratını sıdkiyet konusunda öneriler sunarken bilim kendi yıkıcılığının farkında bir halde anca diğerlerini yok sayabiliyor, gücü yalnız buna yetiyor.

Osman Nuri Koçtürk tarihimizde pek alışık olmadığımız mücadeleci kişiliği ve ilmî yetkinliği ile Komünist ideologların kaygılarını boşa çıkarmış engin bir kişilik. Gıda, beslenme ve gıda emperyalizmi konularında neredeyse boyu hacmindeki çalışmaları ile bugün yaşadığımız birçok sorunu daha doğmadan öldürmeye niyetlenmiş bir kişilik… Türkiye ve beslenme tartışmaları konusu gündeme alındığında ismi ve eserleri anılmazsa şüphesiz tartışma bütün yönleri ile eksik kalacaktır.

Bu kısa makalede Osman Nuri Koçtürk'ün yaşam hikâyesini anlatmayacağım zira internette bu önemli ilim insanı ile alâkalı birçok bilgiye ulaşılabiliyor. Hatta sevindirici bir gelişme ki piyasada bulamadığımız birçok kitabı elektronik kitap olarak hazırlanmış. Bilgi çağının nimetleri! Bu makalenin konusu yaşadığı zamanda tüm mücadelesine rağmen büyük oyuncular! tarafından ciddiye alınmamış ve çalışmaları engellenmiş bir ilim adamının haklılığı!

Ülkemizin Amerika ile siyasî ilişkisinin somutlaşması ile birlikte başta süt tozu ve bit ilacı olmak üzere aldığı yardımlar üzere hepimizin duydukları vardır. O dönemde zamanın siyasal propagandası ile birlikte bu yardımlar ülkenin kalkınması! için Amerikalı dostlarımızın bizlere bir ikramı gibi görülmekteydi. Dönem halkımızın soya, margarin, hibrit tohumlar ile tanıştığı dönemdi ve bugün âmiyâne tabirle bulup yiyemediğimiz zeytinyağı, tereyağı sofradan uzak tutulması gereken birer kalkınma düşmanı zehir olarak addediliyordu. Koçtürk yılmaz bir muhalif olarak çeşitli süreli yayın ve radyoda hazırladığı sunumlar kendisinin birçok Demokrat! mekanizma tarafından kalkınma düşmanı bir vatan hâini olduğuydu. Konya'da bir gezi esnasında saldırıya bile uğramıştı. Birçok ekonomik sıkıntıya rağmen dur durak bilmeden çalışırken akademik unvanından bile oluyordu.

Bugün beslenme ve tarım konusunda mücadele ettiğimiz birçok çarpıklığın Türkiye'ye giriş süreci İkinci Dünya Savaşı sonrasıdır. Aklımıza şu soru gelebilir, neden başlangıç döneminden itibaren gıda emperyalizmine karşı daha yoğun bir mücadele göremedik? Bunun başlıca sebebi tanzimatla beraber başlayıp hâlâ devam eden bir kalkınma arzusu süreci. Türk aydını batıdan gelen her türlü yeniliği ülkeyi “muasır medeniyet seviyesine” çıkaracak bir aydınlanma faaliyeti olarak görüyordu. Hele de tarım ürünleri konusunda ilk hasatlarla beraber ürün verimliliğindeki artışlar gözlenince toplum, ekonomi ve siyaset bu yeniliklere karşı çıkmak bir yana büyük bir hırsla müdafaasına giriştiler. Bir sebepte hâlâ geleneksel yöntemlerle beslenen ve tarım toplumu olan insan yığınlarının yeniliklerin yıkımları konusunda herhangi bir bakış açıları olmamasıydı. Örneğin bugün beslenme sorunun sürekli gündem olmasının sebebi insanların kilo, yağlanma, kalp ve damar hastalıklarının yaygınlaşması sonucunda edindikleri kaygıdır.

Koçtürk zamanında ciddiye alınsa ve çalışmaları doğrultusunda çeşitli tedbirler alınsa belki bugünkü mücadelemiz daha kolay olacaktı. Son yıllarda değerli çalışmalarıyla birçok tabuyu yıkan bilim insanlarının gıda ve beslenme mücadelesine yaptıkları katkının büyüklüğü minik köşe yazılarına elbette sığmayacaktır. Lâkin umut veren şu ki Gıda terörü tam manasıyla yenilmiş olmasa da bugün artık kendisine karşı mücadele eden ciddi bir okumuş ve halk kitlesi var. Mücadele her geçen gün yeni bir boyut kazanarak devam edecek. Daha da sevindirici olan beslenme sorunuyla mücadele salt teknik niteliğine bir de ideolojik mücadele yöntemlerini geliştirerek ilerliyor.Bugün teknik olarak birçok veriye sâhip olan ama ideolojik olarak tüm duyarlılığını kaybetmek üzere olduğumuz mesleğimizin düşünce kabiliyetini Koçtürk gibi insanların mirasından sağlıyoruz.