Ya Erişim Ya Uzlet

Erişim kelimesi, internetin varlığıyla hayatımıza girdi. Ulaşım'ın başka türlü söylenişi olarak… Aslında bir yere varmaktan çok, uzanıp alma fiilini çağrıştırıyor. Elbette internetten hiçbir şeyi uzanıp almıyoruz. Artık her şey, sadece bir “tık” uzağımızdayken buna gerek kalmıyor.

İnternet, insanlığa görüntüye dair hiçbir devirde olmadığı kadar veri sunuyor. Dahası fotografik görüntü komasına girecek miktarda veri barındırıyor. Diğer taraftan da yazılı verinin/bilginin de öncelikli kaynağını oluşturuyor artık. Her şey bir “tık” mesafesindeyken -doğru ya da yanlış- bizi ortak paylaşımlar diyarındaki satırlarla daha hızlı buluşturan başka bir unsur yok. Yalnızca paylaşıma açık dijital kitap birikimi dahi, bugün hiçbir kütüphanenin bir araya getiremeyeceği kadar devasa rakamlarla karşılık buluyor.

Demek ki internet, sayılamayacak miktarda olanın uzaydaki yıldızlardan ya da canlıların hücrelerinden, okyanuslardaki damla sayısından ibaret olmadığının da bir göstergesi. Sonsuzluktan ziyade sınırsızlıkla tanımlanabilecek bir yapı.

İnternette sınırsız olan sadece sayılabilir değerler değil; tahammül, insani olana uygunluk, değerlerin dikkate değerliği, yaş sınırlaması, doğruluk derecesi, psiko-sosyal gelişimi gözetme ve pedagojik uygunluk gibi perhiz gerektiren durumlar karşısına yerleşiveren “sınırsızlık” kavramı ile karşı karşıyayız. Web ortamı, başkalarının alanına müdahaleye ölçü koyan ve hayata nizam ile huzur getirmeyi amaçlayan her türlü kuralı ve kanunu hiçe sayabilme cüretiyle hepimize erişebilen tek havza. Bu erişim ise başlı başına bir tercih!

Hayatın bir şekilde idamesi için kullanmaya mecbur olup maruz kalırken bir taraftan da inisiyatifi elimize vermesiyle, insanın iradi sorgulamasına da yeni bir boyut kazandırıyor internet dünyası. Her türlü iletişim ve alış verişin merkez üssü olması kadar, uzak kalma tercihini bize bırakması, ancak tuhaflıkla açıklanabilir. Ya da bu, en evrensel ve en hınzır pazarlama stratejisi olmasın? Aktif çalışma hayatında akıllı telefonu her halükarda mecbur hale getiren sistemin ana damarı olmasıyla, bol kinayeli bir “neyin tercihi?” sorgulaması da kaçınılmaz.

O zaman erişimsiz hayat artık bir lüks. Uzlet elbette mümkün. Ama uzletin ve bütün bu sınırsız ve küstah iletişim mecburiyetinden arınmanın, geçmiş zamanlara nazaran bugünkü dünyada bedeli oldukça ağır. Hem maddi hem de manevi bakımdan…

Tercihlerin bedelinin kısa zamanda ödendiği, işlerin çabuk bitirildiği, proje taslaklarının çarçabuk hayata geçtiği, en kritik mahkeme süreçlerinin bile hızlandığı, sırların çok beklemeden açığa çıktığı, bekleme kuyruklarının mazide kaldığı, her işimizin hatta duygusal meselelerin bile “online” hâlledildiği, böyle olduğu bilindiği için de hiçbir çeşit beklemenin tahammülle karşılanmadığı zamanları yaşıyoruz.

Sizi daha fazla “bekletmeden”, başlıkla muhtevayı birleştireyim.

Geçenlerde notlarımı karıştırırken “edebiyatın erişim gücü” diye bir söz öbeği yazmış olduğumu gördüm. Bu aslında bir başlığı andırıyordu ama altına yalnızca bir iki cümle iliştirmekle yetinmiştim. Belki de mecburi olarak yarım bırakmıştım.

Edebiyatın erişim gücü üzerine en farklı yaklaşımların geliştirildiği bir çağı yaşarken her metnin nerede durduğunu, neden kaynaklandığını ve satırların gelecekteki konumlamasını -her ne kadar teorisi varsa da- kestirmemiz zorlaşıyor. Ama insani olduğunu, eğer isterse bizi anladığını ve anlattığını biliyoruz.

Bugünün miktarı tahmin edilemez hızından dolayı, hazım meselesine hiç bu kadar yabancı kalmamıştık. Kendi kendimizi kışkırtan ve hırsa dönüşen hız, hazmımızı zorluyor. Yalnızca edebiyat değil, ilgi ve merak uyandıran ve boşluk doldurduğu düşünülen her şeyin hazmı daha zor artık.

Uzlet hazım için gerekli. Ama dedik ya bedeli çok ağır. Bize değmeden akıp giden hayatın idrakini nasıl mümkün kılacağız o zaman? Edebiyat bu yordamlardan sadece biri. Erişilmenin, erişmenin sırrından bir cüz. Üstelik güçlü bir etki vesilesi.

Burada çok beklemeden bir tercih gerekiyor. Madem bugünün dünyası hız çıldırışlarında hazma fırsat vermiyor; o zaman kısa kaçışlara yönelmekten başka çare görünmüyor. Buna siz edebiyat deyin, ben anlık uzletler diyeyim, başkası dağ başında bir kendi hâlinelik desin…

Beşerîlik içinde değerli alışverişi gözeten, dijital erişimlerden azade uzletlerimiz olsun efendim…