11 Ağustos 2017

Yahudhâne istilası İstanbul’dan Ayder’e ulaştı

1998'de New York sokaklarında dolaşırken içimizde oluşan duyguyu, 2006'da Hong Kong'da hissetmiştik.

Şimdi aynısını İstanbul ve Anadolu'nun en ücra köşesinde de yaşıyoruz.

Avrupa'nın yahudhâneleri önce New York'u, sonra da Hong Kong'u istila emişti. Şimdi ise bırakın İstanbul'umuzu, köylerimize bile istilaya başladı.

Bu öyle bir istila ki, burada ne insana, ne de diğer canlılara hayat hakkı ve huzur var. Nefes alıp vermeniz yeterli sayılıyor.

Dün New York ve Hong Kong'da yaşadığımız acı verici duygunun bir benzerini ve daha fazlasını artık Türkiye'nin bütün şehirlerinde yaşıyoruz.

Ramazan bayramı öncesi ve sonrasında 7 şehre uğrama imkânım oldu. Çeşitli köy ve kasabalara düştü yolum. Durum hepsinde de aynıydı.

Bolvadin'den Eskişehir'e doğru ilerlerken birden etrafında başka hiçbir binanın olmadığı bir heyûlâ ile karşılaşıyordunuz. Tarlanın ortasına dikilmiş 8-9 katlı bir yahudhâne… Aynı istilanın tüm eleştirilere rağmen, dünün maneviyat kalemiz olan Bursa'da da, Osman ve Orhan Gazi hazretlerinin türbelerini tehdit edercesine yükseldiğini görmüştük.

Bize İstanbul'da toprak olmadığı için yüksek katlı canavarlar diktiklerini söylüyorlardı. Peki, hiç bir toprak sorunu olmayan ve çevresinde kilometrelerce başka bina olmayan bir yahudhâneyi kim niye yapar?

Bir başka köye yolum düştü. Aynı şekilde 5-6 katlı yahudhâneyi saymakla bitiremiyorsun.

‘BU BİNALARDA NEDEN AP YAZIYOR?'

1978'in yazında okumak için şehre gelmiştim.

Bir yakınımın ev komşusu gençlerle mahallede geziyorduk. Elektriği, suyu olmayan bir köyden gelmiş ve şehri tanımaya ve anlamaya çalışan bir çocuk olarak bir şey dikkatimi çekmişti.

İki, en fazla üç katlı binalar vardı ve daracık kapılarının önünde “AP” yazmakta idi.

İşte o günlerde de siyasi alanda CHP, MHP, AP ve MSP vardı.

Hacı isimli bir arkadaşa gayri ihtiyari sordum: “Bu binalarda neden AP yazıyor?”

Hacı hiç unutmadığım bir cevap verdi: Bunlar Adalet Partili de ondan.

Tam inanmamış olmalıyım ki: İyi de bu mahallede başka partili kimse yok mu, herkes mi Demirel'ci?

Bu sıradaki gülüşmelerle alaya alınışım hiç aklımdan çıkmaz.

Meğer bizim altı ahır, üstü mesken olan köy evlerinden çıkıp, bir özenti ile şehre gelip, iki katlı betonarme binalarda yaşamayı hayat sanan köylüler, iki katlı binalarına apartman yazmışlardı.

İyi de Türkçe olmayan bu kelime nereden geliyordu?

Dr. Suat Arusan ağabeyle sohbet ederken “yahudhâne”nin ne olduğunu bilip bilmediğimi sordu.

Bilmediğimi söyledim. Başladı izaha.

Sonra D. Mehmet Doğan'ın lügatine baktım. Orada şöyle yazıyordu: Yahudhâne: Yahudilerin topluca oturduğu ev ve evler topluluğu.

APARTMAN DA NE DEMEK?

Başka bir lügatte ise önüne “apartman” ibaresi eklenmişti.

İlk apartmanlar Avrupa'da inşa edilir.

İnşa amacı ise esiri oldukları Yahudileri tek bir alanda tutup kontrol etmek… Yahudileri ahıra doldurur gibi bu binalara doldurarak diğer insanların içine karışmalarını engelleyerek kontrol altında tutarlar.

Bu toplu ve çok katlı Yahudi evlerine İngilizler “judean”, Almanlar “judäer”, Fransızlar “judée”, İspanyollar “judéenne”, İtalyanlar ise “giudeo” demişler. Biz ise “Yahudi evi” mânâsına “yahudhâne” demişiz.

Yahudi cemaatinin yayın organı Şalom, şöyle diyor:İsrail Devleti kurulana ve orta ya da alt sınıfa mensup pek çok Türkiye Yahudi'si oraya göç edene kadar bazen cemaat mensuplarınca, bazen de Müslüman girişimciler ya da vakıf sahipleri tarafından ‘yahudhâne' denilen yapılar inşa ettirildiği bilinir.”

Konunun dışında burada iki husus dikkat çekiyor. İlki, İsrail kurulunca fakir Yahudilerin İsrail'e yığınak olarak götürülüşü, ikincisi ise Müslümanların Yahudilere yaptığı iyiliğin istenmeden de olsa bir şeyi izah ederken itirafı. Hitler'in ordusundaki Yahudi SS subaylarının fakir Yahudilere yaptıkları ve 6-8 Eylül'de bizde yaşananların Filistin topraklarına göç için yapıldığının itirafıdır bu bir nevi.

Apartman kelimesinin kökeni ise İtalyanca “appartamento” kelimesi. Oradan Fransızcaya, Fransızca'dan da lisanımıza geçmiş.

Bizde yüksek katlı binalar ilk kez 19. asırda Pera ve Galata bölgelerine batılıların gâvurlar için inşa ettiği yüksek yapılarla başlar.

Apartman kelimesi ise ilk kez Şehzadebaşı'nda Serasker Rıza Paşa'nın konağına “Letafet Apartmanı” denilmesiyle kullanıma girer.

Batı ilk olarak Yahudileri kontrol altına tutmak için inşa edilen bu yapıları, endüstrileşme ile birlikte hâlâ modern köle olarak kullanılan işçilerin tıkılmaları için yapmaya başlar. Sonra hem Komünist, hem de kapitalist rejimlerin fakir fukarayı tıktıkları hapishaneler olarak inşa edilir.

Şimdi ise adı “rezil-dans” yapılıp, gayri meşru işlerin çevrildiği mekânlara dönüştürülmüş durumda.

“Kentsel dönüşüm” adı altında muhkem olsun veya olmasın bahçeli, ağaçlı mekânlar yıkılıp, yerine bir zamanlar da “gökdelen” denilen bu yahudhâneler inşa ediliyor.

Çünkü genetik olmasa bile bilinç ve hayat biçimi olarak hepimizi Yahudileştirdiler. Dolayısıyla da hepimizi yahudhânelere tıkıyorlar.

Eskiden yahudhâneler, 8-10 metrekarelik çok küçük odalardan oluşur, mahremiyetin olmadığı, tuvalet, banyonun bulunmadığı mekânlardır. Kortejo da denilen bu yahudhânelerle bugünkü bütün Türkiye'yi de istila eden rezil-dansların farkı, yapılardaki teknolojik değişim.

Yapım amacı ve hedeflenen sonuç aynı. İnanç ve bütün mefhumlarına yabancılaştırılmış Müslüman kitleler yaşadıkları yahudhânelere bağımlı olmuş durumda. Yani tecavüzcüsüne hayran bir kitle…

Bu yahudhânelerle tanışma sırası şimdi Uzungöl ve Ayder yaylalarında.