Yaman çelişki
İnsanoğlunu derinden etkileyen, deyim yerindeyse feleğini şaşırtan, hayatını alt üst eden olay; ölüm olayıdır. Taşları yerinden söken bu acı veren dehşetli olay; en çok yakınımızda olunca bizi etkiler. Bu olayı kimileri yaşamanın, sevinçlerin sonu olarak değerlendirmiş ve korkunç, nefret edici olarak görmüş; kimileri de aynı olayı "kavuşma şenliği" olarak kabul etmiştir. Oysa ikisi de insan ve ikisinin de duygu dünyası var. O halde aynı olayla ilgili insanın değerlendirmesini farklı kılan nedir? Doğru cevap anlayış farkıdır. Örneklersek:
Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor; Lâkin vatandan
ayrılışın ıztırâbı zor.
(Yahya Kemal)
Bu dizelerde şair
ölümü; üzerinde yaşadığımız vatandan/dünyadan ayrılışın
sebebi olduğu için katlanılamaz olarak görüyor. Bu anlayış
başka şairlere göre tam tersidir: Celaleddin-i Rumi'de şöyledir:
"Bişnev in ney çün şikâyet mî küned,
Ez cüdâyîhâ hikâyet mî küned.”
"Dinle, bu
ney, neden şikayet etmede? Ayrılışının
olayını anlatarak şikayet ediyor."
İnsanın asıl vatanı cennettir. Hz. Adem ile Hz. Havva
ebeveynimizin sürgün edildikleri yerdir. Neyin/ insanın bu inleyişi bu asıl
vatandan ayrılık acısındandır.
Yunus Emre
de, sözünü ettiğimiz asıl yurttan
ayrılış acısıyla dünyanın/ vatanın gurbet diyarı olduğuna inanır ve gönlü bu
acıyla yanıp tutuşur. Ona göre bir insan gurbet diyarında ne kadar sevinçli
olabilir ki...
Sezai Karakoç'un
dillerden düşmeyen "Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine" biçiminde
adlandırılan ünlü şiirinde de şunu görüyoruz:
"Ey sevgili, uzatma dünya sürgünümü benim!"
Dünyanın sürgün
yeri olduğunu vurgulayarak bir an önce bu sürgün hayatının sona erdirlip
kurtulması için Sevgiliye yalvarıyor.
Yahya Kemal'in
katlanılamaz dediği dünyadan ayrılış değil; dünyada kalış yani asıl vatana/cennete kavuşmanın gecikmesi bu
şairleri üzüyor, onlara rahat vermiyor.
Şimdi düşünelim:
Bu iki zıt görüşten hangisini benimsemiş ve de kanıksamışız? Bir yakınımız
ölünce eyvah,
eyvah demiyor muyuz? Niye eyvah deyip yas tutuyoruz? Oysa
asıl vatanına/ geldiğimiz yere gitmiş...
Biz demiyor muyuz ki :"Bülbülü altın kafese koymuşlar yine de ah
vatanım demiş!" Kal dı ki dünya öyle altın kafes falan da değil... Bunu
dünya yaşantımızda görüyoruz. O halde niye gelişine gülüyor; gidişine de
ağlıyoruz? Bu yaman çelişkidir dostlar! Üzüleceğimize seviniyor; sevinmemiz
gerekene de üzülüyoruz.
Celaleddin-i
Rumi, Yunus Emre ve Sezai Karakoçların sözkonusu tezi inancımızın temel kaynağı
Kitabımıza da uygundur.
Kitabımız demiyor mu ki: "Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey
değildir. Müttaki olanlar için şüphesiz ki âhiret yurdu daha hayırlıdır. Hâlâ
aklınızı kullanmayacak mısınız?" (Enam:32, DİB )