10 Nisan 2017

Yapay zekânın duygusal zekâsı ne kadar?

Yapay zekâ üzerine ilginin arttığı bir konu.

Nasıl ilgi duymayacaksın ki!?

“Gelecekte robotlar insanların yerini alabilir” deniyor.

Birilerinin büyük bütçeler ve insan kaynağı ile ciddi bir şekilde çalıştıklarını göz ardı etmemek gerek. İlerlemeler kat ederek bir miktar başarılı oldukları da kesin. Görülen o ki; şu “akıllı”  telefonlar bile bizi ne hallere sokmuşken, gelecekte daha nice acayipliklerle karşılaşacağız gibi duruyor.

Ancak bilimsel diye öne sürülen, ama bilimsel bir girişin ardından hemen felsefeye bulanan bir konudur yapay zekâ. Sanki artık kimseyi inandırmadıkları evrim teorisinin yenileyecek şekilde devşirmeye çalışıyorlar.

Sözde evrim halkasının bir sonraki zinciri olmasını istedikleri “İnsanın bir üst modeli” robotlara kafayı takmış durumdalar. Robotların aşırı gelişerek insanlığı köleleştireceği ve hatta insanlığın sonunun robotlar tarafından gelebileceği distopyaları oldukça yaygın işleniyor. Tabii ki bu tahminler bilimsel olmaktan çok felsefi ve şeytani ideallere dayanıyor. Sanki kendi amaçlarını ifşa ederlerken sinsi bir siyasetle suçu robotlara atıveriyorlar.

Robot çalışmalarının şuan geldiği nokta etkileyici gözükmekle birlikte, konuya biraz vakıf olan bir insan için anlaşılıyor ki, uzun zamandır süren çaba ve imkânlara rağmen, aslında sadece birkaç küçük adım atabilmiş durumdalar. Boston Dynamic firmasının, geçen sene insansı robotların geldiği seviyeyi tanıttığı videoda, robotlar merdiven çıkmanın biraz daha ötesine geçmiş. Denge sorununu küçük hızlarda ve sınırlı şartlarda çözebilmişler. Ancak robotların, futbol oynaması veya daha sayıları doğru düzgün bilmeyen 3 yaşındaki bir çocuğun takla atabilmesi cinsinden trilyonlarca karmaşık işlemi gerektiren mükemmel ötesi hareketleri yapabilmeleri imkânsız durumda. Çünkü çözemeyecekleri birçok problem var.

Bu problemlerden başlıcası kullanılan malzemelerin niteliği. Allah'ın insana lütfettiği kemikler, sinir sistemi, deri ve tabii ki beyin gibi karmaşık olmasına rağmen birbiriyle uyumlu, az hacim kaplayan ve işlevine göre oldukça hafif ve dayanıklı malzemelerin alternatifini robot çalışmalarında bulmak güç. Her ne kadar nano teknoloji ile hafif ve dayanıklı yeni malzemeler üretilmiş, kullanılan iletkenler inceltilmiş, kablosuz bilgi ve enerji aktarma yöntemleri geliştirilmiş olsa da istenen sonuca ulaşılamamış.

Bir diğer sıkıntı ise insan beyninin yapabildiği karmaşık trilyonlarca matematiksel işlemi çok kısa bir zamanda yapabilecek, çok hızlı ve fazla işlem yapabilen, bunun içinde oldukça yüksek düzeyde bilgi depolayabilen işlemcilere ihtiyaç duyulması. Aslında nano teknoloji sayesinde bilgi depolayan parçalar oldukça küçültmüş ve kapasiteleri de yüksek düzeyde arttırılmış. Ancak şuan ulaşılan en kapasiteli bilgi depolama aygıtı bile Allah'ın yarattığı 1 gram DNA nın depoladığı 1 terabitlik bilginin milyonda biri. Bu veriler 156 bin DVD ye ancak sığdırılabiliyor. (Harvard Üniversitesi, Sriram Kosuri'nin çalışması)

Hele ki insan beyni ile rekabet edebilmek sadece bir hayalden ibaret. Çünkü Allah'ın yaratığı insan beyni kapladığı alanın küçüklüğü ve hafifliğine rağmen 100 milyar nöron hücresinden oluşuyor. Her nöron yaklaşık 1000 adet başka nöron ile bağlantı halinde ve her biri saniyede 200 kere bilgi sinyali gönderebiliyor. Buda hesaplandığında 20 milyon milyar hertz yapıyor; yada 20 milyon gigahertz. Yani bu yazıyı yazmakta olduğum bilgisayarın işlemcisi 3 ghz olduğuna göre, insan beyni bunun 6,66 milyon katı daha hızlı işlem yapabilmektedir. Süper bilgisayarlarda bu oran biraz küçülse bile, yinede ulaşılaması imkansız bir hedef gözükmektedir.

Problem işlem hızını arttırmaklada bitmiyor. Değişen koşullara göre oluşan yeni verilerin algılanması ve işlemciye akışınında oldukça hızlı olması gerekiyor. Beynimiz kendisine sürekli bilgi toplayan çok yönlü algı kanallarına sahip. Görmek ve dinlemekle birlikte tat alma, koku alma ve dokunarak algılama olarak isimlendirdiğimiz beş duyu organı bu iş için yaratılmış.

Bu kadarlada kalmıyor. Madde alemine ait algı dünyamızında ötesinde insanın ruhi yapısı ve duygusal yönüde var. Tepki verme, empati kurma, sabretme, üzülme, öfkelenme, hırslanma gibi insana özgü özellikler robotlarda asla olamayacak.

Şartlanmış sözde bilim adamları efendilerini hayal kırıklığına uğratmamak için, bilinç ve duygusal zeka gibi konuları felsefeye boğup, açık vermemek adına çabucak geçiştiriyorlar. Yardımlarına hızla filim sektörü ve popüler kültür yetişiyor. Hedef saptıran dizi ve film senaryoları, bilim kurgu yayınları, kendini satmış neo-evrimci bilimcilerin görsellik eklentili felsefik makaleleri v.b.

Sonuç olarak yapay zeka çalışmaları asla iddia edildiği gibi kendi farkındalığında, irade sahibi robotlar yapamayacaktır. Ortaya çıkan icatlar, tıpkı uzaktan yönetilen kameralı droneler gibi insana bağımlı olarak kullanılacaktır. Yapabilecekleri en fazla, insan ses ve mimiklerini taklit ederek ilizyonist bir algı oluşturmak olacaktır. Bu hileyle insanlaştıramadıkları robotların yerine, insanları robotlaştırmaya çalışacaklardır.

 Neticede, ruhu ve duyguları olmayan makinelere, zeki veya aptal demek doğru değildir. Onlar sadece Allah'ın izin verdiği sınıra kadar geliştirilebilecek, insanlara hizmet eden işlemcilerdir. Allah, onları şeytani amaçları için kullanmak isteyen çağımızın Nemrut ve Firavunlarından, onların hizmetine girmiş şerli adamların zulmünden Müslümanları ve bütün yaratılanları korusun. Amin.