16 Mart 2023

Yaşamdan Geriye Kalan

“İnsanoğlunun hayatı ve hayatının bitmesi, yaz mevsiminde kar satan adamın hikayesine benzer. Kardan başka satacak bir şeyi olmayan adam, pazarda şöyle bağırıyormuş; “sermayesi erimekte olan bu adama merhamet edin” (Neyrizi’nin Siyasetnamesi).

 

Bu kıssada erimekte olan kar ile insan ömrü anlatılmaktadır. Evet mütemadiyen erimekte; kıyamete ve sonsuzluk alemine doğru akıp gitmekte olan ömrümüz. Yaşam ve insan var edildiğinden beri tüm kâinat ve beşer aynı yöne yani kıyamete doğru akıyor. Her gün dünya genelinde yaklaşık 350 bin insan doğuyor ve 180 bin insan ölüyor (Worldometers, 2023).

 

Hz. Ömer, Ubeydullah b. Utbe’ye oğlunun taziyesi için yazdığı mektupta şunları söyler; “Biz ahiret kavmindeniz, bizi buraya; dünyaya yerleştirmişlerdir. Ölümlüyüz, ölülerin çocuklarıyız, ölülerin babalarıyız. Bir ölünün başka bir ölüye oğlunun ölümü için taziyede bulunması ne ilginç şey!” (Neyrizi’nin Siyasetnamesi).

 

Evet, ölümlüyüz, ölülerin çocuklarıyız, ölülerin anneleri, ölülerin babalarıyız.

 

Modernitenin asla hatırlamak istemediği; tüm dünyevi hazları ve mutlulukları acılaştıran, sonlandıran bir hakikat; ölüm. Sahi ölüm olmasaydı yaşam bu kadar anlamlı ve değerli olur muydu? Nitekim, kainattaki pek çok şey zıddı ile kaimdir. Misal gece ve gündüz gibi, yaşam ve ölüm gibi.

 

Viktor E. Frankl, “İnsanını Anlam Arayışı” isimli eserinde şunları söyler: “Yaşamda gerçekten bir anlam varsa, o halde ıstırapta da bir anlam olmalıdır. Istırap, kader ve ölüm gibi yaşamın alaşağı edilemez bir parçasıdır. Istırap ve ölüm olmadan insan yaşamı tam olamaz.” 

 

Allahu Zülcelâl, Asr suresinin 1. ve 2. ayetlerinde, insanın dünya ve yaşam konusundaki aldanışını o kadar güzel ve çarpıcı bir şekilde anlatır ki: “Asra yemin ederim ki, insan gerçekten ziyandadır.” Evet, insan; yaşam, varoluş amacı ve kendisine verilen nimetler noktasında ne yazık ki her çağda aldandı ve hüsrana uğradı. Allah’ın bu kelamı geçmişi, bugünü ve yarını kuşatan bir gerçeklik değil mi?

 

Ne acı ki dünya kendini seveni aldatıyor, terk ediyor. Öyleyse dünyayı ve içindekileri sevmekte ölçülü olmak ve aldanmamak gerek. Sevgili Peygamberimiz bu noktada “Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol” mamızı tavsiye ediyor(Buhârî, Rikak 3).

 

Madem ki hayat kısa, ölüm kesin ve yaşam bir lütuftur; öyleyse bu değerli sermayeyi güzel bir yolda ve güzel amaçlar için sarf etmek gerek. Peki bir yaşamı değerli kılan nedir? Bu soruya evrensel bir cevap vermek hayli güç. Zira herkesin yaşama yüklediği anlam ve yaşam amaçları farklı olabilir.

 

Bizler dünyaya kalmak için değil, konup göçmek için geldik. O vakit buradaki sınırlı vaktimizi kendimiz ve diğer insanlar için bir faydaya ve kazanca dönüştürmek gerek. Belki ancak bu sayede insan hüsrana uğramaktan kurtulabilir. Zira, Allah insana iyiyi ve kötüyü, hayırlı olanı ve şerli olanı, ilmi ve cehaleti, faydayı ve zararı, cömertliği ve cimriliği, çalışkanlığı ve tembelliği, sevabı ve günahı seçme özgürlüğünü vermiştir. Bu ayrıcalık aynı zamanda insanın imtihanıdır. Dolayısıyla tercihlerimiz yaşamımızın istikametini belirlemektedir. Sözlerime Sultanü'ş Şuarâ (Şairlerin Sultanı) olarak bilinen Baki’nin dizeleriyle son veriyorum;

 

“Âvazeyi bu âleme Dâvud gibi sal

Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş”

 

Vesselam…