Yazar olmak
Yazar olmanın zorluklarının yanında güzellikleri de var. Yazar sadece yazan değil; öyle olsaydı ona katip denirdi. Çünkü katip/yazan; sadece kendisine söyleneni dikte eder ve kendisine dikte ettirilerek ortaya çıkacak metnin içeriği üzerinde bir etkisi olmaz. Oysa yazar dimağındaki düşünceleri, hayalleri ve güzellikleri, öngörüleri yazısına döker. Böylelikle yazar, düşünüp iyiyle kötüyü ayırt edebilendir ve aklını kullanarak bir buluşta olandır. Bu açıdan yazar aynı zamanda bir bilim adamıdır da. Yazar gördüklerini, farkettiklerini olumlululuk süzgecinden geçirip eledikten sonra cevherin özünü alıp okuyucusuna sunmak için durmadan ter döken bir sanatkardır. Amacı toplum gelişsin, bilgisizlikten kurtulsun, iki ayağının üstünde durabilsindir.
Yazar, kırıp
dağıtan değil, toparlayıcı ve birleştirici olandır.
Öğüt insanların
yitik yiyeceğidir. Nerede ve kimde bulursa almalıdır; ancak öğüdün insanlık
yararına olması kaydına dikkat edilmelidir. Yazar, "Laf olsun torba
dolsun!" diyemez.
Burada yazardan kastımız;
elbette ki toplumu aydınlatıcı, kucaklayıcı, olumlu yönde öz eleştirici;
topluma yol gösterici ve toplumun karşı karşıya bulunduğu badirelerden toplumun
elinden tutup kurtarıcı rol üslenendir. Yoksa toplumu küçük gören, alay eden,
yanlışlarını da sırf kendi düşüncelerine ters düşüyor diye eleştiren ama doğru
yolu gösyermeyene yazar değil; olsa olsa ancak toplumun baş belası denebilir.
Toplumun
kalkınmasında, refah düzeyine ulaşmasında etkili olan yöneticileri olumlu ve
somut bir biçimde uyarmak gibi önemli bir görevi vardır yazarın. Bu anlamda
yöneticilerin eleştireni olmazsa yöneticiler hatalarını göremez ve yararlı
hizmetlerde bulunamazlar. O halde yöneticilerin başından olumlu eleştirileriyle
yazarlar eksik olmasın…
Hz. Ömer (ra) hutbe
okurken cemaatten bir mü'min ayağa kalkarak:" Ya Ömer seni
dinlemiyorum!" diyebildiği için Hz. Ömer yönetimi, toplumun huzur ve
refahını gerçekleştirmede başarının gücünü yakalamıştır.
Bize Ömerler ve
eleştirici bireyler gereklidir.