13 Temmuz 2015

'Yeni Türkiye'nin kadroları ne kadar özenli?

Demokratik ülkelerdeki deneyim ve pratikler, siyasi partilerin kurumsallaşıp, kökleşmesinin, ilke ve değerlerin alt kadrolara ne ölçüde aktarıldığıyla ilişkili olduğunu gösteriyor. Yani partinin demokratik bir dünyaya uygun misyon ve vizyonunu doğru algılayabilen, mücadele ettiği kıymetlerin önemini çevresine aktarabilen kadroları oluşturmak, bir partinin siyasi etkinliğini ve gücünü uzun soluklu kılabilmesinin olmazsa olmazı olarak görünüyor.

Öte yandan sağlıklı bir kadrolaşmayı gerçekleştirmek ve sürdürmek, siyaset kurumunu bireysel olgunluk ve sosyal sorumluluk kültürü üzerine inşa edememiş bizimki gibi ülkelerde düşünüldüğü kadar kolay değil.  Partilerin büyümesiyle birlikte artan kadroların sayısı, bir süre sonra bilinçli bilinçsiz kontrolün kaçmasına ve belirlenen nizam ve değerleri aynı biçimde algılayan ve uygulayan insan sayısının, büyümeyle ters orantılı olarak azalmasına sebep oluyor.

Denetimi zor olan bu sürece, bir süre sonra parti kurallarını dikkate almayan rehavet, yandaşçılık ya da önceliği kendinden olana tanıma gibi bir yaklaşım da eklendiğinde, partiye kendi çıkarlarını düşünen oportünist kimliklerin ve kirli hesapların derdindeki kişiliklerin sızması daha kolay oluyor.

O yüzden gerek bir partinin idari kadroları oluşturulurken, gerek o partiyi temsil edecek yönetici ve meclis üyeleri seçilirken gösterilecek kesintisiz özen, siyasette uzun soluklu olmayı isteyen her partinin dikkate alması gereken en önemli konu olarak karışımıza çıkıyor. Çünkü ancak her kademeyi oluşturmadaki temkin ve itina, hem parti kanallarını kendi çıkarları adına kullanmayı düşünen fırsatçıları partiden öte tutabilir hem de kuruluş amaç ve bildirgelerinden bihaber, parti politika ve uygulamalarının mantığına uzak ve partiyi ortaya çıkaran koşulları doğru analiz etmekten muzdarip kişilerin partiye doluşmasını önleyebilir.

***

Bugün, siyasetimizin klasik duvarlarını yıkıp, eskiye nispeten daha demokratik bir görüntü çiziyor olması, demokrasiyi içselleştirebilmiş insanların 'ülkeye hizmet' anlayışıyla siyasete girişlerini de artırıyor doğal olarak. Aynı şekilde farklı kimliklerin kendini özgürce ifade edebiliyor olması ve azda olsa taraflar arasında objektif değerlendirme kültürünün gelişmesi de siyasete 'sosyal sorumluluk' anlayışıyla giren insanların sayısını çoğaltıyor. Öte yandan demokrasinin gelişmesi, seçmenlerin ekonomik durumunun iyileşmesiyle birlikte beğeni ve sorgulama özelliklerinin artırması da siyasete bir kalite getiriyor.

Fakat bu olumlu gelişmelere karşın Eski Türkiye söylem, tavır, eylemini sürdürüp, geçmişin verimsiz siyaset anlayışlarını ve bulanık ilişkilerini sürdürmekten geri kalmayan kişilerin sayısı hala azımsanmayacak kadar fazla siyaset dünyasında. Bu gerçek, AK Parti gibi 12 yıldır halkın teveccühüne mazhar olan bir partiyi de maalesef iktidar olanaklarını kullanmak isteyen kişilerin içine doluşmak istedikleri hedef partilerden biri yapıyor. Bu sebepten ötürü bir yandan tedavülden kalkması gereken düşünce ve tavırlarıyla varlığını sürdüren gizli vesayetçileri; bir taraftan yalanı, dedikoduyu, fitneyi, iftirayı pervasızca ileri geri kullanarak, değerlerin değil çıkarların hesabını yapanları; öte yandan da partinin dönüştürücü bütün plan ve programlardan bihaber olanları bugün AK Parti'de de görmek mümkün.

Peki bir partide ilke, değer, vizyon konusunda bir ortaklık kuramayan kişilerin olması normal mi? Kurulduğu günden beri iktidar olan bir partinin il veya ilçe yönetimlerine ve yerel meclislere seçtiği kadroların, prensipleri ve değerleri açısından partiyi temsil etme marifet ve dirayetine sahip kişilerden olması için en üst düzeyde bir özen gerektirmez mi?

Bir ülkeyi 80 yıllık karanlığından çıkarıp, 12 yılda ekonomik, sosyal ve hukuksal alanlarda radikal değişimler yaşatmış bir parti, kadrolarının o değişimleri anlayacak ve anlatacak düzeyde olması için azami itina göstermez mi?

Bugün kadroların oluşturulmasında hala en önemli ölçü olarak kabul edilen 'teşkilatlılık' ya da 'teşkilat önerisi' realitesi, değişen siyaset kavramı içinde gözden geçirilmesi gereken bir prensip değil midir hala?

***

Kısa zamanda büyüyüp, iktidarlaşan bir partinin, en yukardan en alta bütün parti kadrolarını temel nizam ve değerleri benimsemiş kişilerle inşa edebilmesi kuşkusuz kolay değildir. Siyasete girişlerindeki tek ölçüleri ya kişisel ya da belli grupların kirli çıkarlarını gerçekleştirmek olan yol düşkünlerinin,  AK Parti gibi büyük bir parti içine sızmalarını önlemek belki daha zor.  Fakat kurulduğu günden beri ülke siyasetini belirleyen politika ve uygulamaların sahibi bir parti, istese diğer düzen partilerinden daha fazla kadro meselesine özen göstererek bu sorunu önleyebilir.

Bugün, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önderliğindeki partinin ilk kurucularınca belirlenmiş ilkeleri ve uğruna kefen giymenin göze alındığı değerleri anlamaktan uzak kişileri partide görmek, o yüzden aykırı bir durum arz etmektedir. Bugün, 'Eski Türkiye'nin eskimiş ilişkileriyle; değişen bir ülkenin gerçeklerini anlamayan kişililerin, pervasız yırtıklıkla, laubali girişkenlikle, ölçüsüz şımarıklıkla siyasette olmaları'Yeni Türkiye' hedefi olan bir siyasi hareketin devrimci ruhuyla çelişmektedir.

Ülke insanının ekonomik ve sosyal statüsünün gelişimine paralel olarak kadroların, yapılması gereken işlerin ve görevlerin tanımına uygun birikime ve eğitime sahip insanlara teslim edilmesi bugünün dünyasında daha çok önem arz etmektedir. Her kadroya seçilecek kişinin görüntüsüyle, hitabıyla, oturup kalkmasıyla mütevazı, gözü tok, muhlis ve demokrat derinlikli bir vizyona sahip olması değişimci bir partinin ölçüleri olmalıdır. Hangi dil, din, etnisite, mezhepten geliyor olursa olsun kişiliği, duruşu ve ahlakıyla partinin demokratik misyon ve vizyonuna uygun kişilerin önünün açılması, kadrolarda etkin olmalarına çalışılması, söylemlerin lafta kalmaması için artık zaruridir.

Aksi durumda, kendi küçük hesaplarının, egolarının, komplekslerinin derdine düşmüşlerin ülkeyi değiştirip, dönüştüren bir partinin kadrolarında 'eş, dost, ahbap, cemaat, hemşeri, yandaş' ilişkileriyle yer bulmaya devam edeceği anlamına gelir ki bu, hem yerel ve ulusal düzeyde şeffaf ve demokratik siyaset anlayışının gelişmesine engel olur hem de başta Fetullahçı Terör örgütü olmak üzere, ülkeyi kuşatmış uluslararası tehlikenin bertaraf edilmesi mücadelesine büyük zarar verir.

Parti ilke ve değerlerini pratikte paylaşmaktan uzak kişilerin varlığı, gerçek anlamda demokrasiyle yeni yeni tanışan halkın gözünde, vesayet rejiminin kötü inanışlarını da tekrar güçlendirebilir. 'Bal tutan parmağını yalar', 'Herkes kendine çalışıyor' ya da 'Siyaset kirli işlerin aracıdır' gibi söylemlerin Yeni Türkiye'de de geçerli olduğunun algısını artırabilir. Doğal ki bunlar, en başta demokrasiyi geliştirme konusunda önemli ve müspet adımlar atmış bir partinin hem ilerici misyonuyla çelişir hem de ülkenin 2023 ve 2071 gibi hayatî vizyonlarının gerçekleşmesini tehlikeye atar.

Bütün bunlar gösteriyor ki yeni bir Türkiye hedefi olan bir partinin 'halkın hizmetkârı' tipolojisini ve 'halka hizmet hakka hizmet' kültürünü gerçek manada inşa edebilmesinin ilk adımı, kendi siyasi kadrolarını oluşturmada göstereceği özen ve samimiyettir.

Tek başına iktidar şansının yitirildiği 7 Haziran seçimlerinin sonuçları değerlendirilirken bile 'kadro meselesi' enine boyuna ciddi incelemelere tabii tutulması gereken bir konudur.  Duruşlarının ve uğraşlarının ilke ve değerlere uyumsuzluğu bir yana 'karışık, kuruşuk' ilişkilerle AK Partili olmayı yan yana koymakta bir beis görmeyenlerin varlığı, demokrasiyi öğrenen bir halkın nezdinde daha büyük teveccüh kayıplarının yaşanmasına da neden olabilir.