16 Ekim 2017

Zorluklara karşı direnme gücü: Şükredebilmek

İnsanlara selam vermek, hal hatır sormak ne güzel! Ancak bir selam verip bin ah işitir olduk. Sizlerde çevrenizden benzer şikâyetleri duyuyorsunuzdur.

İşi çok olan yorgunluktan şikâyet ediyor. İşi az olan “bunalımdayım” diyor.

Kimisi çocuktan, kimisi çocuksuzluktan.

Bazıları sıcaktan, bazıları soğuktan.

Evi olan, olmayan; arabası olan, olmayan.

Bir kısmı bekârlıktan, diğer kısmı evli olmaktan.

Hastalıktan, ustalıktan, varlıktan, yokluktan… halimiz farklı farklı ama sonuç genelde aynı:

Şikâyet, tasa, endişe… “Şükür halime” diyen ise çok az.

 Hâlbuki Rabbimiz “…Eğer şükrederseniz size (nimetimi) daha çok vereceğim, nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım pek şiddetlidir!'…” (İbrahim: -7) ayetinde belirttiği üzere bizi şükür ve nankörlük arasında bir seçim ile imtihan ediliyoruz.

Kendilerini devrimci zanneden bazı zavallılarda “şükürcülük” diye bir kavram uydurarak şükretmeyi sanki bir hastalıkmış gibi anlatarak, isyan duygusunu yüceltiyorlar.

Şükürcülük onların dediği gibi zalimin zulmüne karşı elde kalanlarla avunup “buna da şükür” diyerek korkak, pasif bir ruh haline razı olmak değildir. İslam, cihat ve mücadele ruhunu yücelten, zalimliğe ve haksızlığa karşı Allah'ın adaletini arzu eden Müslümanların dinidir.

Birde son zamanlarda televizyon ve sosyal medyadan yoğunlaşan haber bombardımanları amaçları gereği insanlara gelecek kaygısı, tahammülsüzlük, kaygı ve belirsizlik duyguları pompalamaktadır. Daha önümüzdeki haberleri sindirmeden, duygularımızı yakalayıp yönetemeden büyük bir hızla yenisi önümüze koyulmaktadır. Bu endişeli ve panik ruh haliyle bir haber kanalından diğer haber kanalına, o yorumdan bu yoruma saatler süren bir takiple neler olacağını öğrenmeye çalışırken uykusuz kalan sağlıksız bir kitle oluşturulmak istenmektedir.

Bu sinirli ve hipnoz olmuş kitleler planlayacakları gezi benzeri sosyal patlamalar için kolay yönetilecek bir kıvama getirilmek istenmektedir.

Neticede insanı ve hukuku koruyan her kurumu yok edip arzu ettikleri kaos ve anarşizmin yaşandığı vahşi bir yıkım ve acılar içinde çırpınan bir insanlık arzu ediyorlar.

Böyle bir sonuçtan herkesin büyük zarar göreceği açıktır ve alet olmanın vebali çok büyük olacaktır.

Özellikle bulunduğumuz coğrafyada ve ahir zamanı yaşadığımız şu karışık günlerde, tabii ki etkilenmemek, güçlü kalabilmek kolay değildir.

Ancak rezilyans adı da verilen zorluklarla başa çıkabilme, hayatta karşılaşabileceğimiz travmalara ve strese karşı güçlü ve esnek bir karaktere sahip olabilmeyi başarabilmek zorundayız.

“Biz insanoğlunu nice zorluklara dayanacak şekilde yarattık.” (Beled 4)

Yaratılışımız bu şekilde olmasına rağmen, bunu korumak ve geliştirebilmek insanın iradesine bırakılmıştır.

Bunun için yapılabilir birkaç tavsiyemiz olsun:

*Hayatın kötü yanlarına odaklanmak yerine, gözümüzün önündeki güzellikleri de görelim.

*Akşam erken yatıp sabah namazına kalkalım. Allah rızası için yaptığımız ibadetten alacağımız maneviyatın yanı sıra, havadaki negatif iyonların en yoğun olduğu zaman dilimi bu saatlerdir. Negatif iyonlar yaşlanmayı geciktirir, olumlu hisleri pompalar, enerji verir.

*Aynı zamanda sabah yürüyüşü, güneşin ilk ışıklarına şahit olmak, dostlarımızla ve ailemizle beraber kahvaltı yapmak, kısa bir sohbette bulunmak çok şey kazandıracaktır.

*Günümüzü iyi geçirmeye çalışmak ve karmaşayı normal kabul edip hayata tutunmak. Eldeki nimetlere şükretmek.

*İsraftan kaçınıp dengeli bir hayat kurmak. Uyku, beslenme, ibadet ve dinlenmeye önem vermek. Kendimize iyi bakmak, değer vermek.

*Olumsuz düşünceleri olumlu olanlarla değiştirmeye çalışmak. Sosyal medyadan uzak durup, kitaplar okumak, insanlarla yüzyüze iletişim kurmak.

*İşler kötü gitse bile işimizin başında durmak. Dua ve gayreti bırakmamak.

*Zor zamanlarda bile hayatın anlamını unutmamak. Kendimize bir değer yakalamak. İyilik ve ibadetlere devam etmek.

*Kendimizi zorlayarak bile olsa, güzel alışkanlıklara başlayıp sürdürmek. Ağaçların, doğanın yoğun olduğu yerlere geziye gitmek, gönlümüzden zikri eksik etmemek, çocuklarımızla oynamak, ailemize vakit ayırmak…

*Kendimizi geliştirmek, öğrenmek. En başta Kuran okumayı öğrenmek. Ziraat, hat gibi sanatlar, tıp, arıcılık, hayvancılık, spor…

*Kısacası şükretmemiz gereken, elimizden gitmeden kıymeti bilinmesi gereken o kadar çok şey var ki…

“…Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız onu sayamazsınız. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Nahl 18)

Allah görüşümüzü, düşünüşümüzü düzeltsin ve her birimizi şükredenlerden etsin. Âmin.