Psikolojik Olarak Rahatlamanın, Huzurun ve Mutluluğun Yolu: İyilikteki Rolümüzü Bilmek
İyilikteki rolümüz, doğru anlamlandırıldığında insanı mutlu eden, aksi durumda ise mutsuz eden önemli bir gerçekliktir. İyilik kavramına baktığımızda TDK Türkçe Sözlük’ünde iyiliğin “karşılık beklenilmeden yapılan yardım, kayra, lütuf, kerem, ihsan ve inayet” şeklinde tanımlandığı görülür. İyilik kavramına yönelik psikoloji alanında pek çok açıklama yapılmıştır.
Pozitif
psikolojide iyilik kavramı, çeşitli açılardan incelenmektedir. Öncelikle;
iyilik ve iyilik yapmak, insan olmanın en önemli özelliği olarak görülmektedir.
İkinci olarak; öznel açıdan bakıldığında bireyler, iyiliği hazlarını ve yaşam
doyumlarını artırmak amacıyla gerçekleştirmektedirler. İyiliğin bu şekilde
ele alınması, kavramın alanını daraltmaktadır. Üçüncüsü; iyilik kavramı, “insaniyet
erdemi” altında ve “iyilikseverlik”
karakter gücü olarak ele alınarak daha da genişletilmeye çalışılmıştır. Wong’a
göre Pozitif Psikoloji 2.0 akımıyla, pek çok kavram manevî ve dinî açıdan
yeniden değerlendirilecektir. Bu noktada, yanıtlamamız gereken “İnsanın
iyilikteki rolü nedir?” sorusu olacaktır.
Genel
olarak insanın iyiliğe yönelik bakış açısı incelendiğinde insan, iyiliğin
ortaya çıkarıcısı olarak sadece kendisini görmektedir. “Acaba insan, iyiliğin ortaya
çıkışında tek etkili faktör müdür?”.
İnsan; pek çok durumu, olayı ve deneyimi
“kendisini merkeze alarak” değerlendirir. İyilik konusunda da
merkez, kendisidir. Böylece insan, ortaya konan bir iyilikte, iyiliği ortaya
çıkaran tek sebep olarak “kendisini” görür. Aslında durum,
hiç de böyle değildir. Çünkü 100 trilyon hücreden ibaret olan insanın bir
iyiliği gerçekleştirmesi için öncelikle kendi biyolojik yapısı içerisinde 100
trilyonluk olasılığın her an sağlıklı bir şeklide gerçekleşmesi gerekmektedir. Öte
yandan insanın varlığının devam etmesi için güneşin, yağmurun, oksijenin,
bitkilerin ve hayvanların var olması gibi sonsuz koşul gereklidir. İkinci
olarak insan, “var olan bilgileri yanlı işler”. Objektif koşullarda insan,
olasılıklar dünyasında bir olasılıkken varlığının devamı için bu koşulları
zorunluluk gibi algılar. Üçüncü olarak insan; iyilikler için kendisine,
olumsuzluklar için çevreye yükleme yaparak “yükleme hatası” yapar. Dördüncü
olarak insan, bir iyilik kendisinde tecelli etmezse kendisini kaybeden olarak
algılar. İnsan, “hazza ulaşıp acıdan kaçınmak için” de iyilikteki rolünü
abartır ya da başkalarında tecelli eden iyilikleri değersizleştirir. Oysaki
olması gereken nedir?
İnsanın
yaşamında her an her dakika sayısız iyilik tecelli etmektedir. Örneğin;
yetişkin bir insan olarak dakikada en az 15-20 kez nefes alarak oksijen nimeti
ile karşı karşıya kalırız. Bu nimet neden önemlidir? Bu nimet çok önemlidir; çünkü
insan beyni ortalama beş dakika oksijensiz kalsa beyin ölümü gerçekleşmektedir.
İnsan, ancak nimeti kaybettiği zaman kıymetini anlar. Örneğin; KOAH’lı
hastalara sorsak bize, oksijenin ve nefes almanın en büyük nimetler olduğunu
söylerler.
Psikoloji
bilimi, insanların kendi yaşamlarında var olan iyilikleri görmelerinin onlar
için önemli bir mutluluk kaynağı olduğunu belirtmektedir. Pozitif psikoloji; olması
gerekeni, minnettarlık kavramı ile ele almaktadır. Minnettarlık
konusunda da iki önemli nokta karşımıza çıkmaktadır: Eğer bir yaratıcıya
inanıyor ve O’na minnettarlık duymuyorsak “büyük bir gaflet içerisindeyizdir”. İkincisi, eğer bir yaratıcıya
inanmıyor ve sebeplere minnettar oluyorsak o halde “kendimizle çelişip bir
yaratıcıya inanmayıp sayısız yaratıcıya inanıyoruz” demektir.
Asıl olması gereken ise, öncelikle “iyiliğin
tek nedeni olarak kendimizi görmekten vazgeçmektir”. İyiliğin oluşması
için sonsuz koşul gereklidir. Bizim irademizle iyiliğe yönelmemiz sadece
koşullardan biridir (bu da önemlidir, mertliktir, insanlığın özüdür,
küçümsenemez ve insan her iki dünyada da karşılığını görür). İkinci
olarak, “bizim benlik aynamızda yansıyan iyilikler” için “şükretmektir”. Üçüncüsü, başkasının benlik aynasında
yansıyan iyilikler için ise, “Maşallah deyip takdir etmektir”. Dördüncü olarak, iyilik bizim benlik
aynamızda tecelli etmiyorsa (kendimizi düzenlemek koşulu ile), “üzülmemektir”. Çünkü nihayetinde bu dünya
hayatında her şey ayrılık ve yokluğa mahkûmdur. 100 yıl önce benlik
aynalarına nice iyilikler yansıyan insanlar, bugün mezardadırlar. Sonuç
olarak, başta insan olma nimetine şükredip
yaşamımızdaki bütün nimetleri hatırlayıp gururlanmadan minnettarlık içinde bir
yaşam sürmeliyiz.