28 Kasım 2015

Türk-Rus gerilimi ve Ortadoğu’da yeni dönem

Rusya'nın Türkiye'yi bölgede etkisizleştirmeyi amaçlayan “kontrollü gerilim” politikası ve DAEŞ üzerinden uygulamaya koyduğu “terör diplomasisi” Ortadoğu'da yeni bir dönemin sayfalarını açabilir.

1492'de Büyük İvan'ın Osmanlı Sultanı II. Beyazıt'a gönderdiği mektupla başladı Türk-Rus diplomatik ilişkileri. Mektup, taraflar arasında diplomatik bir heyet kurmayı teklif ediyordu. Bu adımı, 1497'de İstanbul'daki Rus elçiliğinin açılması izledi. Ancak Türk-Rus ilişkileri, bölgesel etkilerin de bir sonucu olarak, diplomasinden çok savaşların egemen olduğu bir çizgide ilerledi.

Tarih, Türk-Rus ilişkilerini, once Karadeniz Havzasını sonra da Balkanları içine alacak şekilde Avrasya'ya yayılan savaş alanı içinde kayda aldı hep.

Rusya'nın yayılmacı politikalarının bir sonucu olarak genellikle savaş alanında yürüyen ilişkiler, SSCB'nin dağılmasıyla ortaya çıkan Türk Cumhuriyetleri'nde hakimiyet savaşına dönüştü. Daha çok diplomatic savaş olarak seyreden ilişkiler, Rusya'nın Türkiye'nin Güneydoğusu'ndaki ayrılıkçı terör örgütü PKK'ya verdiği destekle çok zaman tavan yapan bir gerilime dönüştü.

Türkiye'nin egemenliğini de tehdit eden Suriye krizi ile birlikte bir taraftan ticari hamlelerle küresel sermayeyi rahatsız eden temaslar yürütülürken öte yandan da Rusya'nın Esad yanlı tavrıyla diplomatik çatışma yaşandı.

Türk Akımı projesiyle ilişkiler tam bir bahar havasına dönüşürken, geçtiğimiz Ekim ayı başlarında, Rus savaş uçaklarının Türk hava sahasını ihlali yerini gerilime bıraktı. Oysa Rusya Devlet Başkanı Viladamir Putin'e “Ölürüm Türkiye” şarkısını bile söyletmeyi başarmıştık.

İşin ironik yanı bir tarafa, Rusya ile Türkiye arasında kahir ekseriyeti savaş alanlarında kayda geçen ilişkiler, Türk F 16'larının, sınır ihlali yapan Rus uçağını düşürmesiyle yeni bir evreye girdi.

Yaşanan bu hadiseyi Rusya'nın tetiklediğini daha önce yazmıştım. Rusya, Türkiye'nin bölgedeki etkinliğini kırmak ve uluslararası sözleşmelerden doğan müdahale hakkını kullanmasını engellemek için böyle bir ortamı hazırladı.

10 dakika içerisinde defalarca sınır ihlali uyarısı yapılmasına ve bu yöndeki radar kayıtlarının Türkiye'yi haklı kılacak verilere sahip olmasına rağmen, Rusya'nın angajman kurallarının uygulanmasına dair refleksi bunun ipuçlarını veriyor.

İlk defa bir NATO üyesi ülkenin Rus uçağını düşürmesi, Suriye krizinde iki farklı devletin ilk kez savaş hali ortamına sürüklenmesi gibi tarihi anekdotları bir kenara bırakırsak, Rusya'nın Türkiye'yi bölgede etkisizleştirmeyi amaçlayan “kontrollü gerilim” politikası ve DAEŞ üzerinden uygulamaya koyduğu “terör diplomasisi” Ortadoğu'da yeni bir dönemin sayfalarını açabilir.

Türkiye'nin meşru savunma hakkını kullanması, başta ABD olmak üzere batıdan güçlü destek aldı.

Elbette batının ipiyle kuyuya inilmez; lakin batının bu evrenin bir gerçeği olduğunu da gözardı edemeyiz. Bu bağlamda Türkiye'nin, Rusya ile yaşanan gerilimde uluslararası toplumda haklı gösterilmesi, Ortadoğu satrancındaki konumu açısından da belirleyici olacak.

İRAN'IN PLANI SUYA MI DÜŞTÜ?

İşte bu püf noktanın farkında olan İran, çok geçmeden tarafını belli etti. Çünkü İran biliyor ki; bu gerilimden kazançlı çıkacak olan Türkiye sadece Rusya'nın değil İran'ın da karizmasını çizmiş olacak. İran'ın şia ideolojisini yayma ve Ortadoğu'yu domine etme planı, Türkiye'nin krizden haklı ve güçlü çıkmasıyla ters yüz olacak.

Bu sebeptendir ki; İran Meclis Başkanı Ali Laricani, Türkiye'nin Rus uçağını düşürerek “büyük bir hata” yaptığı açıklamasında bulunmuş. Laricani, “Bu eylem, bölgedeki çatışmaların daha üst seviyeye tırmanarak genişlemesine neden olup terörizmle mücadeleyi unutturacaktır” açıklamasında bulunmuş.

Oysa bölgedeki terörizm denildiğinde akla ilk gelen İran'ın ta kendisi değil mi? Boko Haram, El Kaide, El Şebab ve Hizbullah İran'ın Ortadoğu'yu şialaştırma projesinin taşeronları değil mi? DAEŞ'in istikrarsızlaştırdığı bölgelerde istikrar sağlamak adına şia yayılmacılığı faaliyetlerini sokan İran'ın ta kendisi değil mi?

Rusya ile İran arasında bölgesel strateji ortaklığı gün gibi aşikarken, İran'ın Rusya'da yana tavır takınmasını elbette garipsemedik. Ancak artık birileri, İran'ın asıl maksadının Ortadoğu'da istikrar ve barış değil, şeytani planlarının kolaylıkla uygulayabileceği geniş hegemonya alanı olduğunu Ortadoğu halklarına da anlatmalı.

Biliyorum, İran ve Rus muhiblerinin uyuyan hücrelerle birlikte hala itibar gördüğü bir ortamda bu zor; ama mühim olan da zoru başarmak değil mi?..

zihnicakir@gmail.com

@zihnicakir